be my love once more

35 9 26
                                    


"bırak o hâlde bedenini aşağıya."

beklemediği öneri karşısında kaşlarını çattı titremesinin soğuktan mı cesaretsizlikten mi olduğunu çözümlemeye çalışırken. zaten bunu yapmak için burada değil miydi? ne diye dünyanın en bilgini edâsıyla söylüyordu bunu?

"sen," dedi ve gitmek bilmeyen yumru ile duraksadı. "sen neden yapmıyorsun, yoonoh?"

isminin onun dudakları arasından çıkıp yarattığı dalgalarla özgürlüğüne kavuşmayalı çok olmuştu. ismini anarak geçmeyen titreyişini onunla paylaştı sanki.

"yapacaktım," ve bir duraksama daha. "ancak vazgeçtim."

"hah," alaylı bir sesi bıraktı bu kez dudaklarından. "en son görüşümde gözlerimin önünde ölüyordun, ölmek için doyasıya bir heyecan yaşıyordun. ne değişti, ne değiştirdi? hangi kuvvet söndürebildi ateşli heyecanını?"

"neden bilmek isteyesin?"

alaylı tonundan sinirliye keskin bir geçiş yaptı kahveli çocuk, "yıllarca uğruna çabaladığım şeyin gerçekleşme nedenini bilmem için bana hak tanımıyor musun?"

suskunlaştı. başındaki saç tutamları görünümlü çiçekler küsmüştü bu kırgınlığa. boyunlarını eğmişler, hiç ses çıkarmamışlardı. hemen öncesinde ağlamaklı duran gözler; sahip olduğundan bir şey kaybetmemiş, aksine bakan kimseleri mahvedecek anlamlar yüklemişti heybesine. fazla yoğundu bu bakışlar, şimdiye dek görülmemiş bir ansiklopediydi âdeta.

"sensin, yuta."

yoğunluğun altında ezilirken söyledi bunu. tek ezilen kendisi değildi halbuki; her biri ayrı özgünlükte olan gözyaşları, dakikalardır tutunduğu dalı bırakıvermişti.

turner, yeni bir detay daha eklemişti yoonoh'nun izlemeye kıyamayacağı eşsiz tabloya. sebebi ıstırap mıydı, huzur muydu bilinmez; gözyaşları bile üzerinde bulunduğu kişinin farkıdaymış gibi sanatsal manevralarla düşüyordu çenesinden.

"neden yapamıyorum, yoonoh?"

"yapmak istemiyorsun, yuta," ve sıcak bir kahve kadar yumuşak bir ses.

"ancak neden? neden istemeyeyim senin yok olacağın düşüncesiyle buna girişmişken? neden vazgeçeyim en sonuna varabilmişken?"

"yuta..."

"çıldıracağım, yoonoh! beni anlıyor musun? çıldıracağım, belki de çıldırdım. aklımı kaçırdım! sen bana aklımı kaçırttın!" bir haykırış daha.

yuta'nın gözlerinde görevlerini başarıyla yerine getiren damlalar lyft'i ağlatıyordu şimdi. lyft ağlıyordu, ağlıyordu ve elfscyne'i sarsıyordu yakasından. yalvarıyordu bir şeyler yapması için.

elfscyne ise ağlamamak için zor dururken doğru zamanı bekliyordu.

sırtını yara döndü yuta. "kaybettiğim aklımı başka diyarlarda arayacağım, yoonoh. üzgünüm," her kelimesinde geriye bir adım atıyordu. başta geriye giden ayakları bir işe yarayabildi diye düşündü.

yoonoh, beş adımda onun yanına ulaştı. "aklını kaybetmedin!" kalın sesinin lyft'in iki yarı arasında koşuşturmasını sağladı.

"kaybettiğin zanını ortadan kaldıracak ve sana bizzat geri vereceğim," kuşku bırakmayacak bir kararlılıkla kurdu cümlesini. az sonra yapacakları için bir yandan özür dileyip öte taraftan şükürlerini sıralamasının ne denli mantıklı olduğunu düşünemeyecek raddeye gelmişti artık.

yuta'nın boynuna sarılan iki kol, bir öpüş. delirecek kadar özlediği temas, bir öpüş. gözyaşı cesetleriye kaplı yanağına konan eller, bir öpüş. bir öpüş fakat en güzel öpüş.

yoonoh, lyft'in gözyaşlarının hırsızlığını yapıyordu yuta'nın kolları belinde yer edinirken. ya atlasaydı, diye geçirdi içinden. "ya atlasaydı hiç düşünmeden, ben aptal gibi kalakalsaydım orada, sıradakinin kendim olduğunu bilmeden."

işte şimdi tamamlanmıştı tablo. ay ışığı sonatı kadar zarif, shakespeare'in elinden çıkmışçasına bir şâheser. ince ince döşenmiş bir şiir, bir tirât. her türlü esere bürünebilecek yetiye sahip bir görüntü. çiçekli saçların ait olduğu yere kavuşması ile düzenlenen bir şenlik, bir düğün.

birbirine kavuşan dudaklar ve yerini hiç yadırgamadan bulan kollar bize bir hikâye daha sunuyordu. elfscyne, şu âna kadar gerçekleştirdiği en zor ve son görevi gururla izliyordu. iki genç birbirini ne kadar hak etmişse o da bu güzelliği izlemeyi hak görüyordu kendine. bu saflığın bitmemesini diledi en sıcakkanlı dilekleriyle. çok güzeldi bu iki genç, bir antika dükkânının en nadide parçasıydı. en özel günler onlarındı, en ruha dokunan sözler onların himâyesi altındaydı. "kimse duymamalı," diye düşündüler beraber. "kimse duymamalı bu sözleri bizden başka."

şubat'ın 6'sı, 1952. lyft; eski kıpırtısına kavuşmuş, elfscyne'i selamlıyor müteşekkirliğini konuştururken. elfscyne tüm mütevazılığı ile kucaklıyor lyft'i. tıpkı yuta'nın yoonoh'suna var olabilecek en sıcak kucaklaşmaları tereddütsüz vermesi gibi.

taedium vitae, yujae Where stories live. Discover now