21.BÖLÜM

1.1K 41 20
                                    

Bayağı bir saat geçmişti Harika'lardan çıkmamızın üzerine. Biz de çıkmaya başlıyorduk buradan. Niye İstanbul'dan kaçmak istiyordu bilmiyordum ama sorgulamıyordum da. Saatlerdir arabada sessizce oturuyor ve yolu izliyorduk. Ne bir sohbet açıyor ne de arabanın radyosundan güzel bir melodi duyuyorduk. Biz sadece gidiyorduk. Bana söylediği şeyleri hiç kimseye söylememesi şaşırtıyordu açıkçası. Her şeyden öte masada oturduğumuz kişilerden biri kardeşi diğeri ise kuzeniydi. Bense genel olarak düşünüldüğünde hayatının bir anında belki terk edeceği ya da ettiği ve hayatındaki yerimin sağlam olmasının tek bir sebebi olan, ettiği teklife evet dediğim anda belki bir nebze onun hayatı hakkında konuşacak birine dönüşecektim. Ama şimdi ise durumlar farklıydı, evren farklıydı belki de. En yakınına bir şey anlatılmıyordu artık. Bunu ben kendimde de görüyordum. Çünkü eğer bir gün çok yakınınıza bir şey anlattığınızda ileride onun bir malzeme olarak ortaya atıldığını fark ediyorsunuz. Bu anneniz olsa bile ya da babanız, kocanız, sevgiliniz, dostunuz.

Görmeme şansınızın yüzde bir ihtimali bile yok. Yüzde yüz görürsünüz. Çünkü görmek zorundasınız, çünkü bu evrenin düzeni. İlla ki görülür görülmeyecek diye bir şey yok.

Ömer'de belki de bunu düşündüğü için anlatıyordu bana her şeyini. Ama işte konu her şeyi miydi? O da bir soruydu. Bipolar olduğunu mesela o masada öğrenmiştim. Belki de değildi. O masadan kaçmanın bir yoluydu ya da yolda süren uzun sessizliğimizin sebebiydi. Ne diye de sormamıştım. Doğru mu diye de sorgulamamıştım. Sorgulamamı istiyordu belki. Ama konuşmamayı sevmiştim. Birden sorgulamanın bütün duygulardan daha kötü olduğunu anlıyordum böylece. Tam bir kötü hissiyatın sözlükteki karşılığından biriydi bu. Direkt konuya dalıp sorgulamak kötüydü. O gece Ömer bana birden yükselince ben de korkmuştum söylediklerinden, içimi kötü bir his kaplamıştı ne diyeceğimi bilememiştim. Özür dilemiştim sadece o da çekip gitmişti.

Belki de o zamanki gidişini böyle tamir ediyordu kalbimde. Sadece beni görerek.

"Sana sormadan gidiyorum ama..." dedi, yola baktı sonra. Belli ki farkında değildi ne kadar gittiğimizin. Çünkü sorusunu sorunca kendine gülümsemişti ne soruyorum der gibi. "Dönebilirim istersen."

"Yok, hayır. Gidelim." dedim, sorun yok der gibi. "Ama nereye gidiyoruz bilmek isterim."

Bilmem dercesine omuz silkti. "Biz arabaya bindik ve ikimizi bu yola soktum ama inan bilmiyorum nereye gittiğimizi. Bir tabela falan gördün mü yolda?"

Normalde görürdüm. Ama bu sefer aptallık yapasım mı gelmişti ya da kör olasım? Bu kadar yol gelmiştik bir kere bile neden tabelalara bakmamıştım?

"Görmedim desem." dedim, korkak bakışlarla. "Bende sanırım kaybolmuşum."

"Durayım mı o zaman?" diye sordu, "Dönsek mi?" Arabanın göstergesine baktı. Benzin azalıyor gibi görünüyordu. "Benzinlik de mi görmedin?" dedi, umutsuzca.

Cidden onu da görmemiştim. Ütopik bir an yaşıyordum şu an bence. Dünyaya da mı kapatmıştım gözlerimi?

"Görmedim. Çok mu az?" diye sordum,

Umutsuzca başını salladı. "Bir yer bulamazsak bayağı bir az. Bizi bu karda sığınacak bir yer aratacak kadar az hem de."

Bu kar dediği az önce benim arabanın camında gördüğüm kar taneleriydi. Tabii o hızımızla alakalıydı biraz da. Şu an çok daha net görüyordum bayağı bayağı tipide gidiyorduk ve hatta yol kapanmaya bayağı bir müsaitti. Bu kadar kar görecek ne kadar uzaklaşmıştık sahi?

Telefonunu çıkardı cebinden. Neyse ki benden fazla akıllıydı. Benzin istasyonu bulacak kadar çekiyordu en azından telefonu. Ya da kalacak bir yer bulana kadar.

FARKLI (SÜSÖM)Where stories live. Discover now