1

2.6K 296 264
                                    


Park Jimin kapısının kırılırcasına çalınmasına alışıktı. Yayıldığı koltuktan oflayarak kalkıp, çıplak üstüne tişörtünü geçirdi. Delikten bakmadan, kiminle karşılacağını çok iyi bildiğinden kapıyı açtı. Taehyung elinde valiziyle bekliyordu. Şaşırmadı. Ne olduğunu soramadan, Taehyung arkadaşını itip içeri girdi. "Sana da merhaba Tae." dedi alaycı sesiyle. Ve üzerindeki tişörtü çıkartıp, geri koltuğa fırlattı.

Taehyung'un tamamen farklı bir cevap verdi; "Jungkook'tan nefret ediyorum." Bavulunu salonun ortasına bıraktı. Jimin geçerken şöyle bir bakmış, kızsa da sesini çıkarmamıştı. Koltuğa geri yayıldı ve kendisine içki dolduran arkadaşını izledi. "O psikopattan nefret ediyorum." diye tekrar etti.

"Ya ya, öyledir." dedi Jimin, gözlerini devirip. Eline telefonu alacakken, Taehyung Jimin'in eline tekme attı. Konuşurken Jimin'in başka bir şeyle ilgilenmesinden hiç hoşlanmazdı. "Tamam! Tüm dikkatim sen de." Ağzının içerisinde; "Psikopat." dediğinde, Taehyung'tan sert bir bakış aldı. "Niye kavga ettiniz? Yine."

Bardağı kafasına dikti. "Ödül törenine birlikte gitmek istiyor." dedi Taehyung. Cevap verirken üstünü değiştiriyordu. Kısa taytını koca kalçasına geçirdiğini fark edince Jimin yutkundu. Gözlerini aşağılardan çekip, yukarı çıkardı. Bu seferde çıplak üst bedeniyle karşılaşmıştı. Gözlerini tamamen Taehyung'tan çekti. "Onunla ödül törenine gidip, mükemmel çift rolü oynamayacağım!"

"Bu rolden zevk aldığını sanıyordum." dedi Jimin, ona dönmeden. Sırtı üstü uzanmıştı. Bir sigara yakmış ve çıkan dumanı izliyordu. "Ülkenin en yakışıklı ve en çok kazanan idolü, asyanın prensi olarak anılan, Calvin Klein marka elçisi Jeon Jungkook'la ilişki oyunu oynamak hoşuna gidiyordu." Üstünü giyindiğinden Jimin ona dönebildi. Dik dik bakışlarını arkadaşına dikti, ama bu sefer Taehyung bakışlarını kaçırdı. İtiraz etmek için konuşacakken; "Bana dış görünüşüne aşık oldum ayağı çekme." diyerek, lafı ağzına tıktı. "Onun nasıl bir manyak olduğunu biliyordun ve seni onun kucağına atan asıl şey de buydu."

"Hâla bu ilişkiyi onaylamıyorsun." Jimin güler gibi bir ses çıkardı. Sigarasından derince çekti ve Taehyung'a ciddi misin, bakışı attı. "Jungkook ileri gidiyor."

"Ve buna izin veren sensin. Çünkü bunu istiyorsun." dedi Jimin, dişlerini sıka sıka. "Onu delirtmeye bayılıyorsun. Bilerek yapıyorsun Tae, beni kandırmaya çalışma."

"Neden buna ayak uydurmuyorsun?"

"Jungkook'un seni köle yapmasına mı?"

"Ben onun kölesi değilim!" dedi Taehyung, ayağını yere vurup.

Jimin koltukta doğruldu. Sigarasını söndürürken, arkadaşına alttan sinsi bir bakış fırlattı. "Sen onun kölesisin. Ve bundan delice zevk alıyorsun." dediğinde, Taehyung boğazına sardırmak için üzerine atlamıştı. "İtiraf et! Koskoca Kim Taehyung! Kore'nin Barbie'si! El üstünde tutulanı ama Jungkook'a dizleri üzerinde teslim olan altın çocuğu; seni zorlamasından tahrik oluyorsun."

"Siktir git!" dedi, üzerinden kalkarken. Jimin'i boğazlamaktan vazgeçmişti. Buraya gelişinden çok daha sinirli bir haldeydi. Çünkü duyduklarının doğru olduğunu biliyordu.

Tek bir kırışıklık olmayan siyah kusursuz bir takım, flaşlar altında pürüzsüz cildi, mermerden oyulmuş mükemmel suratındaki benleri dışında sadece Taehyung'un öpücüklerine ev sahipliği yapan teni, dudaklarından silinmeyen gülümsemesi ve kameralara verdiği samimi, güven verici, sıcacık kahverengi gözleri; Jeon Jungkook'un dünyaya gösterdiği yüzüydü. Ama gölgeleri her şeyi açık ediyordu. İkisi de birbirine zincirlerle bağlıydı. Jeon Jungkook'un el bileğinden çıkan, Taehyung'un bacak kemerine kilitlenen zincir; onları ayırmak imkansızdı.

Hardest Choice | TaekookWhere stories live. Discover now