on bir

701 137 42
                                    



Yağmurlu bir sabahtı, Hyunjin elindeki çantasını gevşek bir şekilde tutuyordu. Felix'le olduktan sonra kendini yeniden sorgulamıştı. Gerçekten ne olmak istiyordu?

Aslında cevabı basitti ama o anlayamamıştı. O Felix'i istiyordu. Onunla mutlu oluyordu, onun sesi iyi geliyordu. Sanki bir zorunluluğun içinde değil de, asıl olması gerektiği yerdeymiş gibi hissediyordu.

Diğer elinde tuttuğu şemsiyesini açtı ve hızlı adımlarla yokuştan aşağı inmeye başladı. Çok yağmur yoktu ama uzun bir yol yürüyeceği için tamamen ıslanmak istemiyordu.

Felix'in her şeyi söylediği gece asla uyuyamamıştı. Penceresinin önüne gelip dışarı da bakmaya cesaret edememişti. Çünkü onu öyle görmeye dayanamayacağını biliyordu.

O gece tamamen düşüncelerle geçmişti. O gğnün sabahı Felix'i hiçbir yerde görmemişti... Sonraki sabah ise asla yapmak istemediği şeyi yapıp kiliseyi terk etmeye karar vermişti. Sonuçta Felix onunla olmayı istemiyordu. Burada kalmasının bir anlamı yoktu. Eğer Felix rahip olmak istiyorsa kendisinden vaz geçmeliydi... Kendisi zaten ne olmak istediğini biliyordu.

Şimdi adımları emin bir şekilde kasabaya inerken arkasına bakmadı. Önce evine gidecekti. Yıllardır boş olan evine. Yalnızlık hissi yeniden çöktü üzerine. Derin bir iç çekti ve şemsiyenin kulbunu sıkıca kavradı.

Kasaba sakindi. Bazı çocuklar sokaklarda oyun oynuyordu. Dükkanlarını açmış insanlar ise mallarına özenle bakıyordu. Sanki ger an gelecek olan müşteriye hazırlıklıydılar.

Bir yetişkin olduğunu hissediyordu. Yalnız. Boğazında büyük bir yumru oluştu sanki. Buna alışmak istemedi ama bu hayatta kendisinden başkası yoktu. Evinin yolu zihnine dolmaya başladığında kalbi hızla atmaya başladı.

Geçtiği sokaklar; küçüklüğünü, ailesini, mutlu hayatını hatırladı. Küçük bir yaşta büyümek zorunda olduğu doldu aklına. Her hayat güzel ilerlemiyordu demek... Dedesi öldüğünde de böyle düşünmüştü.

Eski ve terkedilmiş gibi duran evin önüne geldi. Cebinde hazır olan anahtarı çıkardı ve kilide taktı. Kilit birkaç kere döndü. Ardından yaklaşık iki yıl önce bırakıp gittiği ev tamamen gözleri önüne serildi.

Eşyaların üzeri örtülmüştü. Güneşin gönülsüz ışıkları içeriye giriyordu ama oluşan buğulu havayı yok edemiyordu.  Çantasını kapının yanına koydu, bakışları evin içinde gezinirken ceketini çıkardı. Bu evde ilk defa böylesine yalnız kalışıydı bu. Gerçeklik sanki bir daha asla unutmasına izin vermez gibi an ve an hatırlatıyordu bunu.

Derin bir iç çekti ve ceketini kapının yanındaki askıya astı. Adım attı. Ruhu daraldı.

***

"Selam," Minho kapıyı açınca neşeyle söyledi. Felix önlüğünü bağlarken ona döndü. "Merhaba hyung," Büyük olan elindeki çuvalı yere koydu.

"Nasılsın bakalım?" Felix çuvala doğru yürüdü ve gülünsemeye çalıştı. "İyi olmaya çalışıyorum, ya sen?" Minho ona baktı ve omzunu silkti. "Olabildiğince iyi olmaya bakıyorum, cezan ne zaman bitiyor?"

Felix başını yana salladı. "Biraz daha olduğu kesin. Yardım etmemi ister misin?" Minho başını salladı ve eliyle gel işareti yaptı. Felix gülümsedi ve onu takip etti.

"Hyung," Büyük olan ona döndü. Felix ona kısa bir bakış atıp önüne döndü. "İşin tam olarak ne?" Minho sesli bir nefes aldı. "Kasabada bir manavım var, bilmiyor muydun?" Felix başını yana salladı.

yıldızlar söndüğünde | hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin