bölüm 3) uyursan gece biter, uyuyamazsan sen

294 63 37
                                    

"bir kişi bile değilim yalnızlıktan
gözlerim ormanlara asılı
ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
o kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan."





"Çok uyumak kaçmaktır," demiş Freud. "Uyuyamamaksa yakalanmak." Boğulurcasına kafamın üzerine kadar kapattığım yorganın altında düşündüğüm tek şey; kendimi kandırdığım ve görmezden geldiğim ne varsa bir yatak altı canavarıymışçasına gece yarıları yorganımın altında beni nasıl yakaladığıydı.

Bütün gece dinlediğim kavga sesleri nereden baksanız iki saat önce dinmişti. Yeji yanımda burnundan gelen hırıltılı sesleriyle uyuyordu, uyumadan önce beş dakika da olsa ruh eşi Ryujin'i aramıştı, sesini duymak istemiş, öyle diyordu. Ben çok iyi biliyordum odamızın dışarısındaki kavgayı unutmak için küçücük bir an bile olsa sığınmak istediğini. Ryujin'i aradıktan sonra ise yatağa yatmış ve yüzündeki hüzünlü ama içten gülümsemesiyle uyuyakalmıştı.

Ben ise yaklaşık bir saattir uyumaya çalışıyordum. Çünkü benim arayacak bir Ryujin'im yoktu, benimle aynı derdi paylaşacak bir arkadaşım yoktu. Changbin bütün gün sokak köpekleri gibi gezdiği için saat 10 dedim mi tavuk gibi uyurdu. Bir de ağırdı uykusu, 10 tane alarm kurardı kalkmak için. Ben kendimi yorsam da işte şu yatağa geçince düşüncelerim ve yaşamın sızısı asla peşimi bırakmazdı. Yorgunluktan bayılana kadar kendimi yormam gerekiyordu uyumak için, onu da her zaman yapamazdım.

Saat gece üç-dört gibi, o zaman çok yorgun hisseder de uyuyakalırdım. Dışarıda dönen kıyamet benim yatak altı canavarımı uyandırırdı, o da ancak o zamana sakinleşir de uykuya dalardı.

Dışarıda dönen kıyamet ne miydi? O da bizim evin birbirinden nefret eden iki hayaletiydi: annem ve babamdı. Evrenin onca insan arasından ikisini ruh eşi olarak seçmesi kadar acımasız ve saçma bir şey yoktu. Eğer küçükken mahallemde bir sürü sevgi, saygı ve şefkat dolu ruh eşleri görmeseydim şimdiye annem ve babam yüzünden dek ruh eşlerine olan inancımı kaybederdim.

Annem kötü bir kadın değildi. Yeji ve bana karşı hep iyi bir anne olmaya çalışmıştı. Başarabilmiş miydi? Yeji'ye karşı belki, ama bana karşı neredeyse hiç. Yeji'ye sorsanız o da annemin iyi bir eş, iyi bir anne ve iyi bir omega olduğunu söylemezdi. Aramızda kalsın ama Yeji biraz şımarıktı. Birincisi ailenin omega kızı olduğu için annem ve babam onu devamlı el üzerinde tutardı – ki bu benim biraz olsun tatmadığım bir şeydi. İkincisi ise kimsenin davranışlarının nedenini sormaz, başkalarının hayatınca nazikçe yürümeyi bilmezdi. Annemin iyi bir anne olmadığının her zaman farkındaydım; fakat biliyordum, annemi o hale getirenin babam olduğunu. Bu yüzden annemin hayatında hep nazikçe yürürdüm. O, babam bana vurduğu zamanlarda beni babama karşı savunmazdı ama ben, onun sesi her titrek çıktığında onun nasıl hissettiğini sorardım. Bilirdim, eğer babam güzel bir adam olsaydı, eğer babam sevseydi beni, annem bu dünya üzerindeki en iyi anne olurdu.

Yeji anneme fırsatını bulduğunda hep laf sokardı, kapıları yüzüne çarpar, ters davranırdı. Babama götü yemezdi, babamın hıncını da annemden çıkarırdı. Çünkü annem evlat diye, insan içinde gururlanabileceği omega bir kızı var diye bir şey demezdi ona. Yeji üzerine titrendiği bilirdi, ondandı bu şımarıklığı. Bunun için Yeji'ye kızmazdım, bu hareketlerini onaylamasam bile kızmazdım. İyi şeyler yaşamamıştık. Bu ailenin batık gemileriydik ikimiz de. Fırsatını bulsak, ah o fırsatı bir bulsak, bir dakika kalmazdık bu evde.

Telefonumu açıp saate baktım. İkiyi kırk dört geçiyordu. "Uyursan gece biter." demiş Sartre. "Uyuyamazsan sen."

+++


worse than nicotine (taegyu)Where stories live. Discover now