dürüstlüğün bir bedeli var, altından kalkamayacağın kadar

259 46 49
                                    

Belki Beomgyu toparlanmaya çalıştığı içindi, belki Yeonjun'da konuşmaya başlayacak yüz olmadığı için ya da artık konuşsalar da değişen bir şey olmayacağı için; dakikalardır sessizce yerde oturuyorlardı, ara sıra göz göze gelseler de aralarındaki mesafe birbirlerinden kaçındıklarının kanıtıydı.

Beomgyu bacaklarını kendine çekti, çenesini dizine yasladı, Yeonjun'un ona bakmamasını fırsat bilerek onu incelemeye başladı. Kendisinin ne hâlde olduğunu henüz görmemişti ama üzerinde damla damla izler olduğunun farkındaydı, akan yaşlardan dolayı gözlerinin ve burnunun kızarık olduğunu da biliyordu, hep kızarırlardı zaten. Yeonjun'sa dik oturuyordu, bağdaş kurmuştu ve tırnaklarıyla oynamıyor olsa Beomgyu onun gergin olduğunu anlamazdı bile.

Yine de adil değildi ama değil mi? Beomgyu savunmasızdı, çökmüştü ve çirkindi. Yeonjun'sa her zamanki Yeonjun'du, utanmadan var olmaya devam ediyordu.

"Hyung oradayken kime gittin ağladığında?" dedi Beomgyu. Yeonjun'un bu soruyu beklemediği barizdi.

"Ağlamadım çok aslında," Yeonjun sırtını lavabonun altındaki dolaba yasladı. "gidebileceğim birisi olmadığı için." dedi.

"Bu şu an ağlayabilirsin mi demek oluyor?"

Yeonjun uzunca Beomgyu'ya baktı, birkaç defa dudaklarını araladı ama konuşmadı. Beomgyu dayanamayıp onun yerine hayır o zaman dedi. Düşününce mantıklıydı Beomgyu'nun yanındayken de ağlamıyor, ağlayamıyor olması, kimdi ki Beomgyu artık Yeonjun için?

Yeonjun'un ondan dürüst olmasını istemesinin sebebi bu yüzdendi, Beomgyu'yu artık tanımadığı için.

"Ne hissettiğimi bilmiyorum hyung, aradığın cevap ya da tepki ne ondan da emin değilim ayrıca. Kendi vicdanını rahatlatmak için dürüst olmamı istiyorsan ama eğer yanlış yapıyorsun." dedi Beomgyu tek nefeste. Yeonjun bir şey demeyip ona bakmaya devam ettiği zamansa kendisi de devam etmeye karar verdi.

"Senin gidişini ve gidiş şeklini çok sorguladım, ben olanları sindirene kadar çok zaman geçti yani. Üstelik ortada sözlü bir şey bile yoktu, bir anda gittin sadece." Beomgyu derin bir nefes çekti içine. "Dediğin gibi, zamanlamamız kötüydü."

Yeonjun araya girdi, "O konuşmanın uçağımdan önceki gün olması ikimizin de beklediği bir şey değildi Gyu." dedi. Beomgyu'nun en çok takıldığı yer lakap oldu.

"Yine de, bilmiyorum, sabah tek başına uyanmak zorunda kalan sen değildin hyung, boş evde cevap almadan kalan kişi sen değildin." Beomgyu'nun aklına o gün geldi, Yeonjun'un uçuşundan önceki gün, lanetli gün... kafasında böyle söylemeye çok alışmıştı. O güne dair her şeyin etrafı karanlık bir dumanla çevriliydi çünkü lanetliydi, buna rağmen en ufak ayrıntısı bile aklına kazınmıştı, istese de unutamıyordu. Yeonjun'un avcunun içini okşadığını görünce nefesini tuttu, unutamayan tek kişi kendisi değildi.

Bu bilginin onu rahatlatması gerekiyordu, en başından beri nefret kusan, kin tutan kişi oydu ama bu, Yeonjun'un geldiğinden beri ikinci avcunu okşayışıydı. Muhtemelen farkında bile değildi yaptığının, Beomgyu midesindeki yanmanın geri döndüğünü hissetti.

"Çok normal bir günmüş gibi uyandım biliyor musun? İlk kalktığımda yatakta neden yalnız olduğumu bile sorgulamadım, vardiyanın erken başladığını düşündüm sadece. Sonra aklıma geldi önceki gece, konuştuklarımız ve sinirle kendimi odaya kapatmam." Beomgyu'nun gözleri Yeonjun'un ellerindeydi, hâlâ avcunun arasındaydı. "Yatağın yanındaki valizin gittiğini fark ettim sonra, diş fırçanın şarjda olmadığını gördüm, seni aradım ama çağrı düşmedi bile." dedi, sonlara doğru sesi kısılmıştı.

"O kadar geç kalkmamıştım bile ama sana yetişemediğimi fark ettim o an. Beni uyandırmadığın için de kızdım sana." Fısıltıdan farksız sözleri en çok Beomgyu'nun canını yaktı, Yeonjun'un destek olmak için sırtını sıvazlamaya başladığını anladı. Dışarıdan nasıl göründüğünü ancak tahmin edebilirdi şu anda ama Yeonjun'un bunu yapmasına sebep olacak kadar kötü görünüyorsa aynaya bakmak istemiyordu zaten.

biliyorum sen şarap sevmezsin amaWhere stories live. Discover now