32

3.5K 360 172
                                    

Hiçbir şey hissetmiyorum.

Gerçek anlamda, hissetmiyorum.

Uyanıp, her geçen güne taehyungsuz olarak başladığımdan ve çoktan onun yokluğu ile bir haftayı kapattığımdan beri hiçbir şey hissetmiyorum ya da bunu kendi benliğime inandırmaya çalışıyorum, bilmiyorum. Sadece hissiz olursam daha az acı çekeceğime inanıyorum, hatta bunu geçmiş deneyimlerimle biliyorum ama yine de tek yaptığım şey öylece tavanı izlemek ve onun yastığına sarılmak.

Başka yapabildiğim hiçbir şey yok. Tüm günlerim böyle geçiyor, eskiden acımı uykuyla bastırırken şimdi gözlerimi kırpamayacak kadar ayık hissediyordum.

''Ne yapacağım?'' Diye fısıldadım, onun yatağında, onun yastığıyla, bir ara beraber tavanına yapıştırdığımız gece parlayan fosforlu yıldızlara bakarken. ''Gerçekten ne yapacağım? Kimsem kalmadı benim.'' Burnum sızlıyordu, dudağımı çoktan ısırmaya başlamıştım ama şu an ağlamak istemiyordum çünkü öğlen vaktiydi, herkes başıma toplanıp duracak, rahat vermeyecekti. O yüzden derin bir nefes aldım usulca ve burnumu yastığına gömdüm.

O kadar güzel kokuyordu ki... Ama silikti. Unutuyordum, sadece hafızamda yaşıyordum. Öyle ki kurduğum kelime sayısı parmaklarımı bile geçmezdi çünkü hayatımın anlamını kaybetmiş gibi hissettiriyordu.

Bu odanın her yerinde bir anımızın olması da acıma daha çok acı katıyor olabilirdi ama ne yapabilirdim? Bu bataklıktan istesemde çıkmak istemiyordum. Bu yatağı ve odayı terketmek güneş ışığına maruz kalan bir vampirin acısı ile eş değer olacaktı benim için, belki daha fazlası.

Hatırlıyorum da, bu odada o kadar çok şey vardı ki... Bu yatakta, çalışma masasında, pencerede, her yerde. Odasına pencereden girdiğim zamanları düşününce yorgunca gülmüştüm. Çalışma masasında o benim kucağımda sevimli sevimli dururken, karaladığımız resimleri, dövmelerimin arasına çizdiği yıldızları düşününce de gülmüştüm ama sonra duraksadım çünkü o yıldızlar artık kanıyor gibi beni acıtıyordu, zihnime düşünce. Bu anıları yaşadığımız masada ona mektup yazmıştım, nerede olduğunu sadece taemin biliyordu, sormadım. Öğrenmek istemedim, gitmek istemeseydi zaten gitmezdi, beni bırakmazdı diye düşünüyordum, öyleyse onu sormayacak acımı böyle yaşayacaktım.

Geri dönmesini istiyorum ama geri döneceğine dair bir inanç ya da mutluluk beslemiyorum, ya da beni arayıp soracağına, eskisi gibi olacağımıza, tamamen sonlanmış gibi ama böyle bir sonu haketmeyen bir parça gibi.

Kalbimi acıtıyor.

Onsuz bu yatakta bir gün bile yatmamıştım, bu odada durmamıştım ama şimdi... Kalbimi acıtıyor.

Seviştiğimiz geceler, dudakları, teni, elleri, sesi, saçları, dokunuşları.

Tüm bunları düşündükçe kusacak gibi oluyordum ama ne zaman ki reflekse burnumu tekrardan yastığına gömüp kokusunu soldum işte o zaman nefesim ve düşüncelerim net bir şekilde hızlıca kesildi.

Taehyung, beni bırakıp gittiğinde gerçekten ama gerçekten nefesim kesildi. Deliriyormuş gibi hissettim, deliriyor gibi davrandım ve en sonunda delirdim. Zaten deliydim, pek sağlıklı değildim ama şimdi herkes farkındaydı. Hoş bu gayet öngörülen bir şeydi, benden başka ne beklenirdi ki? Jeon Jungkook başka ne yapabilirdi? En büyük korkum başıma gelmişken, nasıl devam edebilirdim eskisi gibi? Nasıl?

Ya ölürse diye uyumadan nefesini dinlediğim, aklımı kaçırdığım o çocuk beni bırakıp giderse, ben ne yapabilirdim? Ne?

Çok bir zaman olmamıştı, evet, belki ben bu hale düşerken bile 24 saati doldurmamıştım ama sonuç olarak o beni bırakıp gitmişti, gitmişti.

MALEFACTOR ✓Where stories live. Discover now