6. Oyunun Kuralları

3.9K 312 502
                                    

Hepinize merhaba,

Yeni bölümle sizlerleyim.

İyi okumalar diliyorum.

❣️

Annem ve babam ile yaptığım konuşmadan sonra odama gitmek için üst kata çıktım. Yürümekte zorlanırken ayaklarım geri geri gidiyormuş hissiyatına kapıldım. Odama geldiğimde kendimi yatağa bıraktım. Gözlerimi kapattım ve sadece düşündüm. Biraz önce babama yüksek sesle Marsel ile kardeş olmadığımızı söylemiştim. Bunu sesli olarak ilk defa dile getirmiştim. Gözlerimi açtım. Derin ve sesli nefesim havaya karıştı. Marsel başarmıştı. Sonunda aklımı karıştırmayı başarmıştı. Gözlerimi tekrar kapattım ve yüzümde şapşal sayılabilecek bir gülümseme oluştu. Sevgilisi olarak kaydettiği kişilerin arkadaşı olmasına hem ben hem babam çok şaşırmıştık. Ama.. Şaşkınlıktan daha yoğun hissettiğim başka bir duygu vardı. Rahatlamıştım. İçimin kuş gibi hafiflediğini hissettim.

Rahatlamamın yanında biraz da kırgınlık kendini gösterdi. Gözümün içine baka baka bana yalan söylemişti. Biraz önce bile arkadaşı ile konuşurken sevgilisi ile konuştuğunu düşünmemi istedi. Bence yaptığı çok saçma sapan bir şeydi. Belki de değildi. Marsel.. Bana olan duygularının dışarıdan fark edilmemesi için aslında olduğundan çok daha farklı bir insanmış gibi davranmıştı. Çapkın ve flörtöz bir adam gibi davranarak bana olan hislerinin üzerine görünmez bir zırh kuşatmıştı. Ama kuşandığı zırh ne kadar görünmez olursa olsun şeffaftı.

Gerçek gün gibi ortadayken ben bunca zaman bunu nasıl anlamadığıma hala kendim inanamadım. Zihnimin içinde Marsel ile olan her anı kendini gösterdi. Sözleri.. Marsel garip bir şekilde hem benden duygularını saklamış hem de olur olmaz zamanlarda bunu pat diye dile getirmişti ama ben söylediği sözlerin altında yatan o gizli mesajı anlamamıştım. Nasıl anlatabilirdim ki? Marsel ve ben.. Aklıma gelen son ihtimal bile olmazdı. Şimdi o ihtimal ben gerçeğim diye bana göz kırpıyordu.

Peki ya ben bu durumda ne hissediyordum? Marsel'in hislerinin farkına varınca daha doğrusu parçaları birleştirdimde karşımda bana aşık bir adam vardı. Peki ben bu adama ne hissediyordum? Kafamı sağa sola salladım. Cevap çok netti. Bilmiyordum.. Ben Marsel'e bu zamana kadar kardeşim olmasının dışında hiçbir duygu hissetmediğim için şimdi ne hissettiğim konusunda bocalıyordum. Elim ile yüzümü kapattım. Şimdi onu kardeş olarak görmediğim kesindi. Onu hala kardeş olarak görseydim babamın karşısında benim kardeşim değil demezdim. Diyemezdim. Sözler dudaklarımdan istem dışı çıkmıştı.

Yataktan doğruldum. Bu böyle olmayacaktı. En önce kendi duygularımın ne olduğuna karar kılmam gerekiyordu. Ne hissettiğimin adını koymam lazımdı. Saat on ikiyi geçerken yataktan kalktım ve Marsel'in odasına gitmeye karar verdim. Pansumanını yenilemem gerekiyordu.

Marsel'in odasının kapısına geldiğimde kapıyı tıklattım ama içeriden ses gelmedi. Uyumuş olabilir miydi? Birkaç dakika tereddütten sonra kapıyı açtım ve içeri girdim. Marsel yatağında tek elini kafasının altına almış bir elini de yana koymuş bir şeklide tavanı izliyordu. İçeri girdiğimde bakışları beni buldu. Kapıyı kapatıp yanına yürüdüm ve yatağın kenarına oturdum.

"Gir demedim!" dedi bana kısa bir bakış atarak.

"Gir dedin demedim ki!" dediğimde bakışları uzun bir süre gözlerimde takılı kaldı. Bu bakışını bildiğimi hissettim.

"Odama iznim olmadan girmen.. Yanlış," dediğinde dudağımın tek tarafı alayla yukarı doğru kıvrıldı. Bunu ben yokken odama girip yastığıma sarılan adam mı söylüyordu? Evet, düşündüğüm şey doğruydu. Amerika'dan döndüğüm gün yastığım Marsel gibi kokuyordu çünkü muhtemelen ben yokken odama girmiş olmalıydı. Yoksa yastığımda nasıl kokusu kalsın ki? Yastığıma sarılmış olduğu düşüncesi ile sessizce yutkundum. Marsel'in kaşları yine ve yine çatıldı.

GÖNÜLÇELEN (+18) Where stories live. Discover now