04

170 37 4
                                    

mina'nın dairesi, lavantalar, gün ışığı, beyaz çarşaf, yastığa serpilmiş birkaç tutam sarı saç, usta bir çömlekçi tarafından özenle şekillendirilmişçesine kusursuz, anadan doğma bir beden. uyku.. uykusuzluk.

derin uykusu mina'yı yatağında kucaklarken ben dengeden yoksun masanın başında, tahta sandalye tepesinde uykusuzluktan kan çanağına dönmüş, yanan gözlerle zihnimin gürültüsünü bastırmaya çalışıyordum.

göz kapaklarım kapanmak için nasıl bana yalvarıyorsa ben de kafamdaki seslere susmaları için yalvarıyordum, diz çök deseler diz çökmeye hazırdım. kafamın içi adeta bir savaş alanına dönmüştü, darbelerin ardı arkası kesilmiyor, sıcak kan oluk oluk akıyordu.

bir an burnuma kan kokusu geldi. tiksindim, kusacak gibi oldum.

"istediğin kadar çabala, sen hiçbir zaman mutlu olamayacaksın içindeki ölü parçanla; ve asıl sorun şu ki, o ölü parçan yaşama dönmek için biraz olsun çırpınmıyor. ölümünü kabullenmiş, cesedini yakmış, küllerinin üflenmesini bekliyor. bu belki bir metafor ama sen daha anne karnındayken öldün chaeyoung, zaten ölü doğdun, her yıl mum üflemen neyi değiştirdi hayatında?"

"bu sefer farklı olacağına inandın, sevgiyi çok güçlü bir şekilde hissettiğini biliyordun daha önce tatmadığın türdendi bu ama kuşkuluydun her zaman olduğun gibi. mutlu olmadığını kendi yüzüne vurmak istemedin, kabullenemedin, hâlâ kabullenemiyor susmamı bekliyorsun."

"sen bir enkazsın ve mina bu enkazın altında kalıp çıkışı ararken can vermek zorunda değil ona kaldıramayacağı yükler vermekten başka bir işe yaramayacaksın, mutsuzluğun sevgisizliğe yol açacak. bırak, doğru olmadığını biliyorsun.. onu da kendi bataklığına sürükleme. sende bir parça dahi olmayan o hayat sevinci mina'da dolup taşıyor farkında değil misin? o hayat ışığını söndürme hakkını ne hadle kendinde buluyorsun?"

sus.

kısa tırnaklı parmaklarımı boğazıma götürüp kendimi boğmaya çalıştım. sonunda içimdeki lanetli sesin ortadan yok olacağına inandım ancak parmak boğumlarım boynumu daha sıkı kavradığında onun ağzından çıkan sözler yalnızca "devam et" olmuştu. böylelikle pes ettim.

soluk soluğa mina'yı izledim. yaklaşık 2 saat geçmiş, gürültü yerini cızırtılı sessizliğe bırakmıştı. şimdi ise istesem de hiçbir şey düşünemiyor, öylece her şeyden habersiz bir bebek kadar masum uyuyan sevgilimi izliyordum.

mevsim geçişini henüz idrak edememiş laleler gibi.. uyan, güz geldi.

tam anlamıyla uyuşmuştum. hiçbir maddenin etkisi altında olmadan uyuşup kalmış, en ufak bir yaşam belirtisi gösteremiyordum nefes alıp vermek dışında.

"seni seviyorum." dedim beceriksizce. dilim dönmemiş, kelimeyi ağzımda yuvarlamıştım ve yutkunurken boğazımı yakmıştı her bir harf, birer birer.

kendimi biraz daha iyi hissettiğimde saatlerdir oturduğum sandalyeden kalktım ve yatağa bıraktım gecenin gazabına uğramış vücudumu. mina kıpırtıyı fark etmiş olacak ki kapalı gozleriyle benden yana döndü, gözlerini açmaya yeltenmeden konuştu.

"iyi misin?"

geceleri neden sürekli uyandığımı her fırsatta sorardı, bilmediğimi söyleyip geçiştirirdim. bir tuhaflık olduğunun farkındaydı ama bunun sorun teşkil etmediğini düşünüyordu, en azından öyle umuyordu.

"iyiyim.." lanet olsun, kaçıncı yalanım bu? gözlerim dolabilse saatlerce dur durak bilmeksizin ağlayacak hüzüne sahiptim.

hotel california • michaengWhere stories live. Discover now