⒕ 09.09›00.50

3.8K 373 290
                                    

Lütfen yıldıza basalım; bol yorum bence hakkımdır bu bölüm ♡
**

Gözlerim akan gökyüzüne kitlenmişken ve ben, bomboş dikilirken baştan aşağı acıyordum. Başlarda tatlı bulduğum aşk acısıyla kıvranıyordum şimdi. Yakut'un gözlerine baktığımda içimdeki feryat güçleniyordu. Ne zaman ki bana gülümsese tenimdeki kıymıklar biraz daha derine batıyordu. Artık onun yanında durmak bana acı vermeye başlamıştı. 

Kapı açıldığında ve Yakut içeri girdiğinde dönüp bakmadım ona. Gözlerim büyük cama çarpan damlaları izliyordu yalnızca ve keşke tutabilseydim yağmurları. Tutabilseydim ve beni böyle incitmeselerdi. Boğazıma takılan ağlama isteğimi yuttum.

"Ne oldu?" diye sordu arkamdan geçip yerine ilerlerken. Omuz silktim yalnızca görüp görmediğini bilmeden. Canım tek kelime bile etmek istemiyordu bugün. Yakut durmadan hoşlandığı kadından bahsediyor, ona açılmak istediğini söyleyip duruyordu. Buna dayanamıyordum artık. Derin bir nefes alıp kendi masamın üzerindeki sigara paketime ilerledim. Bir dal yakmam lazımdı en acilinden. 

"Ben aşağı iniyorum," dedim bir dalı alıp dudaklarım arasına kıstırırken. Kapüşonumu başıma geçirip ceketimi giyindim. "Sigara içip dönerim."

"İç burada işte neden iniyorsun aşağı?"

Yüzüne bakmadan "Biraz hava almaya ihtiyacım var," dedim ama pes etmiyordu. "Camı aç?"

Cıkladım bunun üzerine kapıya ilerlerken. "Gelirim on beş yirmi dakikaya."

Birine bu kadar takılmanın hiç de iyi bir şey olmadığını biliyordum çünkü en son lisede yaşamıştım bu duyguyu. Ancak o zaman içimdeki fişekler hızlı yanıp çabuk patladığından olsa gerek çok uzun sürmemişti. Şimdi ise daha farklıydı her şey. Yavaş yavaş yanıyor, yavaş yavaş sızlıyordum. Yara öyle tatlı kaşınıyordu ki kanatmak uğruna onu kaşımak istiyordum ancak biliyordum ki kanarsa da çok acıyacaktı. Açılamazdım ona; ondan gidemeyeceğim gibi. 

Dudaklarımda asılı sigara ile kırk altı katı indim. Gözlerim kimseyi görmüyor, beynim hiçbir şeyi seçmiyordu. Öyle dalgındım ki kanalizasyon olsa önümde içine düşünce fark ederdim. Ne yürüdüğüm yere bakıyordum ne gittiğim yeri görüyordum. 

Şirketten çıkıp solda kalan boş alana geçtim. Benim gibi birkaç çalışan daha burada sigara içiyordu; sırtımı boş bir yere dayayıp yaktım sigaramı. Kendimi sürekli tembihliyordum günlerdir. Eğer Yakut sevdiğine kavuşursa ayrılacaktım şirketten. Gençken belki çekilirdi ancak şimdi katlanamıyordum bu sancıya. Ya son bulsundu ya karşılık bulsundu ama biliyordum ki bunun bir karşılığı da yoktu. Kendi kendime savrulup duracaktım onun etrafında ve buna dayanamazdım asla. 

Telefonumu çıkartıp mesajlarıma baktım. Rasim'e bahsetse miydim yoksa öylece içime mi gömseydim bilmiyordum. Kafamın içinde sürekli koyulaşan bir zehir gibiydi; bekledikçe daha da öldürücü oluyordu. 

Sigaramı o kadar yavaş içtim ki ben yukarı çıkana kadar çoktan on beş dakika geçmişti bile. Fazla uyuşuktum bugün; kanım bile sanki isteksiz isteksiz akıyordu damarlarımda. Hiç önemsemediğim ve bana iyi geldiğini zannettiğim karşılıksız bir aşkın ellerinde kukla gibi oynuyordum. Oysa ki kimseyi sevmiyorken daha kolaydı. Kimseyle olmazken, kimseyi düşünmezken, kimse için cayır cayır yanmazken daha kolaydı. 

Ceketimi çıkartıp kapüşonumu indirirken diğer yandan Yakut'un odasına ilerliyordum. Aydan'a kısa bir selam verip hiç kapıyı bile çalmadan direkt odaya daldığımda, bunu sık yapmıyordum ancak kafam dağınıktı, bütün gözler bana döndü. Birkaç kişi Yakut'un masasının önüne ellerinde dosyalarla dikiliyorlardı.  Kapıyı tıklatıp mahcup bir ifadeyle gülümsedim. "Pardon," diye mırıldandım sonra.

Ölü Venüs [bxb]Where stories live. Discover now