10| Verilen Söz

136 22 39
                                    

Bölüm Şarkısı; Mustafa Yıldızdoğan - Ya Sen Gel❞ 

Günün ilk demlerinde, Ankara ayazına söylenerek okulun bahçesinden fakülte binasına doğru yol alıyordum. Ellerim ceplerimde, soğuktan korunmak için üzerime giydiğim ceketime sinmiş bir şekilde hızlı hızlı adımlarken bakışlarımı bahçede gezdiriyordum. Dün gece, sabahın erken saatlerinde okula geleceğini söyleyen Bahoz'u arıyordu gözlerim. 

Onu düşünmek bile karnıma kramplar girmesine neden olurken canımı sıkan bu durum yüzüme de yansımıştı. Kaşlarım çatılırken adımlarımı kendi fakültemin bulunduğu binaya yönlendirdim. Adımlarımı daha da hızlandırıp binadan içeriye girdim. Ellerimi ceplerimden çıkartıp birbirine sürterken, koridordaki duvarlara afiş asan Orhan ve Ahmet'i gördüğümde yanlarına gittim. 

''Merhaba arkadaşlar. Ne var ne yok?'' 

''Merhaba Tufan yoldaş. Okul açıldığından beri sol düşünceye yatkın birkaç arkadaşla tanıştık, kendi bünyemize çekmeye çalışıyoruz. Onun dışında fakültelerde bildiri falan dağıtıyoruz, koridor duvarlarına afişler asıyoruz.'' dedi Orhan. 

Kafamı sallayarak, ''İyi, güzel.'' dedim. ''Herhangi bir sıkıntı çıkaran yok, değil mi?'' 

''Arada oluyor ama zor kullanmamıza gerek kalmadan sorunları çözüyoruz. Sağ kesim değil de bizim sol kesimin farklı fraksiyonlarındakiler çok kafa tutuyorlar bize.'' 

Elimi havaya savurarak, ''Onların bizden başka ne işi olur? Şerefsizler bizle uğraşmakla kafayı bozdukları için bir arpa boyu kadar yol alamadılar, hala aynı yerde sayıyorlar.'' dedim.  

''Aynen öyle Tufan arkadaş. Kene gibi yapışıp kanımızı emmeye çalışıyorlar.'' diyerek sohbete dahil oldu Ahmet. 

''Biz yine de çizgimizden şaşmayalım. Bunlar gibi ufak pürüzleri kafaya takmamalı, büyük pürüzlere odaklanmalıyız.'' dediğimde ikisi de beni onaylarcasına kafasını salladı. 

Orhan, yerdeki yapıştırıcı kovasına fırça daldırıp duvara sürmeye başladığında konuşmaya başladı. ''Haklısın. Geçen gün polisler, bizim Mustafa'ları kahvehanede paket etmişler. Üzerlerinde Mao'nun, Stalin'in kitapları çıkınca da direkt işkenceye tabi tutmuşlar. Çocukların kırılmadık kemikleri kalmamış.'' dediğinde büyük bir üzüntü hissetmiştim. Mustafa'yla herhangi bir dostluğum olmamasına rağmen uğradıkları faşist zulmüne karşı tepkisiz kalabilmek mümkün değildi. 

''Yazık olmuş. Umarım bir an önce iyileşip tekrardan aramıza katılırlar. Mutlaka o faşistlerden de bunun hesabı sorulur.'' 

Ahmet'in kucağındaki afişlerden birini alan Orhan, yapıştırıcı sürdüğü kısma afişi dikkatle yapıştırdıktan sonra bana döndü. ''Elbette soracağız Tufan arkadaş. İntikam almayı sevmeyiz ama ödeşmek de adettendir.'' dediğinde kocaman sırıttım. 

Sol kolumu kaldırarak bileğimdeki saate bakıp, ''Neyse beyler, görüşürüz. Derse yetişmem gerekiyor. Kolay gelsin size.'' dedim. 

Bir ağızdan, ''Eyvallah.'' dediklerinde yanlarından uzaklaşmaya başlamıştım bile. Dersliğe doğru yol alırken karşılaştığım yoldaşlarıma kısa bir kafa selamı verip yanlarından geçtim. Koridorun sonunda bulunan dersliğe ulaştığımda arka kapısından içeriye girip herhangi bir yeri gözüme kestirip oraya yerleştim. 

Donuk bakışlarım birkaç öğrencinin olduğu sınıfta turlarken Tebligat Hukuku profesörü olan, nadiren derslerine girdiğim adam derslikten içeriye girdi. Elindeki kalın kitapları ve omzuna astığı postacı çantasını masaya bırakıp yüzümüze bakma tenezzülünde bulunmadan yoklama aldı. Akabinde derse başladığında dirseğimi masaya yaslayarak yüzümü avcumun arasına alıp bakışlarımı tahtanın üzerinde tuttum. 

Yarınlar Bizimdir [manxman]Where stories live. Discover now