5

15 3 4
                                    

(DOBOYCI KİTABI YAZACAĞIMI HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM AMA ÇOK HOŞUMA GİDİYO🥶)

-Ne? Ne dedin?

-Yalvarırım evime gel. Aklımı kaçırmadan. Çabuk ol lütfen koşa koşa gel!

-Ta-tamam, dediğinde telefonu kapattı.

-Kimi çağırdın, diyerek başını bana çevirdi ve yüzümü inceledi.

-Bak...ay başım! Bazı şeyleri sana ben öğretemem ve bu yüzden sabahki kız arkadaşımı çağırdım. Tamam mı?

-Tamam. Bu telefonla onları da arayabilir miyim?

-Sen şimdilik sadece beni ara. Başka bir şeye karışma.

-Tamam.

-Sana okuma yazmayı da öğretmeliyiz. Çabuk öğrenen biri misin?

-Çirkin bir prenses olabilirim ama okuma yazmayı öğrenen ilk prenses bendim tabii! Zehir gibi aklım var.

-Neden bilmiyorum ama hiç inandırıcı gelmiyor.

-Sen bana yalancı mı diyorsun, diyerek ellerini beline koydu ve kaşlarını çattı. Annem gibi sinirlenmişti.

-Bana bak 21.yüzyıl çocuğu! Dolaylı yoldan da olsa senin büyük büyük atan sayılırım. Beni buraya getirmeseydin torunum olacaktın.

-Efendine ne diyorsun sen öyle?

-Efendi efendi! Bu iş çok yorucu. Beni bir an önce geri gönder.

-Ben de onu düşünüyorum, dedim ve önüme döndüm. Bir süre sonra Yeonmin geldi ve onu içeri aldım.

-Ne oldu, diye endişeyle sordu.

-Ben çıkıyorum. Bir kaç saat dışarıda dolanacağım. Lütfen buna kızsal şeyleri öğret. Zaten oldukça zorlanıyorum tamam mı?

-Nereye gidiyorsun? Gitme. Ben tek başıma ne yapacağım?

-Kızsal şeyleri öğret işte ne bileyim. Biraz nefes almam gerek.

-Tamam damda dur bir yere ayrılma o zaman. Bu kızın bir resimden fırlayıp geldiğini söylemiyor musun? Tek kalmaya korkuyorum. Yardım ederim ama bizi başbaşa bırakma. Ya canavarsa?

-Yeon-ahhh tamam tamam. Buradayım, git hallet hadi, dedim ve mutfak dolabından bir kutu bira alıp evden çıktım ve damda oturdum. Baş ağrısı yapmıştı her şeyi, ne yapacağımı bilemiyordum. Cebimden çıkardığım tonla parayı inceledim. Sanırım bu fırça ile yapabileceğim şeyler vardı. Fırçayı yok edersem o da giderdi belki ama fırçayı yok etmek demek bir daha para sahibi olamamak demekti. Uzun uzun fırça hakkında ve onu nasıl geri göndereceğim hakkında düşündüm durdum. Güneş batıyordu. Hava esiyor, evlerine dönen kuşlar çığlık atarak uçuyordu. Gözlerimi kapatıp havanın yüzümü tokatlamasına izin verdim. Kapının açılma sesi ile gözlerimi açıp arkamı dönüp baktım.

-Bitti mi?

-En azından şimdilik aklıma gelen her şeyi anlattım.

-Öğrendiğinden emin misin peki?

-Bazılarını denedik. Öğrenmiş gibi.

-Çok teşekkür ederim.

-Bana dürüst olur musun?

-Tabiki!

-Bu kız gerçekten resimin içinden mi çıkıp geldi?

-Evet. Hem de benim çizdiğim resimden.

-O...hiç...günümüze dair hiç bir bilgisi yok. Etiketlerim üzerindeki hiç bir şeyi okuyamadı, telefonda bir şey araştırmak için önce seni araması gerektiğini sanıyor. Bu korkunç...

PRINCESS VIA PAINTBRUSHWhere stories live. Discover now