6

14 3 3
                                    

(Size yukarıda bir şaheser bıraktım. Hoşgeldiniz efendim, buyrun kitaba geçin!)

-Senin mekanında savaşta okla vurulan askerler de böyle mi iyileştiriliyor?

-Hekim miyim ben? Yaraların nasıl iyileştirileceğini nereden bileyim? Zamanın çocukları da pek bir aptal, diyerek içeri gitti. Tanrıdan sabır dilenerek odama gittim ve o meşhur fırçamı alıp bir televizyon çizdim. Yarın sabaha kadar kururdu, bu yüzden resmi odada bırakıp çıktım. Aslında bu fırça güzeldi. Oldukça pahalı olan bu dünyada para harcamadan bir şeyler yapabiliyordum ve bu benim hoşuma gidiyordu. İçeriye gidip yanına oturduğumda kendisi de bir kağıt kalem almış telefonuna bakarak bir şeyler çiziyordu.

-Napıyorsun?

-Bu yazıları yazıyorum, dedi ve hiç bilmediği günümüz alfabesini çizmeye çalışmaya devam etti. Ben de yanına oturup yazısına baktım, sanırım eski alfabenin zorluğundan olsa gerek, eli pratikti ve çok güzel bir el yazısı vardı.

-Güzel yazıyorsun ama okuyabilecek misin?

-Bana öğretmeyecek misin?

-Kafamı yardığın için sana ceza veriyorum. Hayır öğretmeyeceğim.

-Öğretmeni emrediyorum.

-Aaa terbiyesiz! Efendine nasıl emir verirsin?

-Neyse...boşver! Zaten yakında geri döneceğim.

-Hayırdır yüzün düştü! Bana aşık mı oldun? Gitmek istemiyor musun?

-Iyy ne aşkı be? Ondan değil! Sadece...diyerek önüne döndü ve yeri izlemeye devam etti.

-Ne oldu?

-Annemi, kardeşlerimi, hünkarımı, saraydaki çalışanları, esnafların arasında dolaşmayı, yeşillikleri, dereyi...her şeyi özledim. Çok özledim hatta. Baksana burada her yere tuğla dikilmiş. Her tarafa haneler yapmışlar. Esnaflar bile hane içinde çalışıyor artık, hiç birinin tezgahı yok. Ama gitmek istemiyorum.

-Ne? Ne demek oluyor o?

-Sen hiç memleketinin tarihini araştırmadın mı be adam?

-Yani...tarih derslerine pek katılmazdım.

-Siyasi ilişkiler için isteyip istemediğimi bile sormadan beni kötü bir şehzadeye verecek. İlişkiler güçlensin diye, gelin gittiğim hanedanlık beni evime geri göndermesin diye oğlan doğurmamı isteyecekler. Kocam belki sapık olacak, belki ilerde cani bir kral. Sonra başka hanedanlığın siyasi ilişkileri için başkaları ile evlenecek. Onlardan çocukları olacak. Belki ben şehzade doğurup görevimi bitirince beni sürgün edecek. O yüzden gitmek istemiyorum. Korkuyorum.

-Yıl olmuş kaç? Hala böyle kara cahiller var mı?

-1300'lü yıllardan bahsediyorum, dediğinde histerik bir gülüş attım. Doğru ya! O buradan değildi.

-Hah! Resmen 21.yüzyıl ve 14.yüzyıl yanyana oturmuş konuşuyoruz, olaya bak!

-Hiç evli arkadaşın var mı?

-Yani...üniversitede her yaştan insan var tabi. O yüzden sınıfımızda evli bir abla var.

-Eşinin başka eşi var mı?

-Yok. Olsa abla onu öldürür! Biraz cadı bir kadın doğrusu, eşi ondan az biraz korkuyor.

-Ne güzel! Ve ne tuhaf, dedi ve tekrar önüne döndü. Bir an ona acıdığımı hissetmiştim. Benim yaşadığım tek şok, resmin içinden çıkıp gelmesiydi. Ya onun? Pat diye kendisinden 7 yüzyıl sonraki bir döneme geldi. Hiç tanımadığı bir adamın evine girdi. Televizyon, iç çamaşırı, telefon ve diğer her şey. Her şeyin şokunu ayrı ayrı yaşıyor. İlk gün oturduğu koltuğun konforuna bile şaşırdı. Onun için her şey çok zor.

PRINCESS VIA PAINTBRUSHWhere stories live. Discover now