9. GÖZÜMDEKİ YAŞIM, SİGARA DUMANIM

1.6K 171 200
                                    

Birol Can-Sen Benim Her Gece Efkarım

Beşiktaş kuruluşundan itibaren hiçbir zaman sadece bir spor kulübü olarak görev yapmamıştı. Balkan Harbi'nde, Çanakkale Zaferi'nde, Kurtuluş Savaşı'nda her zaman milletinin yanında, en ön safta savaşmıştı.

İstanbul'un işgal altında olduğu günlerde mesela... Kartal'ın ordu mensubu atletleri haftaiçi günlerde İstanbul'a yakın il ve ilçelere silah kaçırıyorlar, yarışma günlerinde de İstanbul'a dönüp spor sahalarında Beşiktaş'ı temsil ediyorlardı.

Birinci Cihan Harbi'nin verdiği tahribatla cephelerde birçok değerli sporcusunu kaybetmiş olan İstanbul kulüpleri, o tarihlerdeki seyrek spor faaliyetlerine bu nedenle hakiki hüviyetleri ve gerçek güçleriyle iştirak edemiyorlardı. Tüm bu gayri müsait şartlara rağmen 1919, 1920 ve 1921 yıllarında Kadıköy'ün İttihatspor (Union Club) sahasında Ermeni, Rum, Musevi, Fransız, İngiliz ve Amerikan takımlarının tertipledikleri "İstanbul Atletizm Müsabakaları"na bir Türk kulübü olarak sadece Beşiktaş katılabilmişti.

Daha evvelki yıllarda bu tip yarışmalara 100-125 kişilik geniş sporcu kadroları ile iştirak eden Beşiktaş, savaşın getirdiği malum olumsuzluklar nedeniyle atletizm takımını artık on-on beş kişiden teşkil edebiliyordu o günlerde. Üstelik bu atletlerin en önemlilerinden beşi Harbiyeli olduklarından İstanbul civarında yer yer kıpırdanmaya başlamış olan hürriyet kuvvetlerindeki görevleri icabı sık sık ortadan kayboluyorlardı. Buna rağmen yarışmaların yapılacağı gün ve saatte beşi de atletizm pistindeki yerlerini almaktan geri kalmıyorlardı.

Daha birkaç gün evvel Sakarya civarındaki mukavemet birliklerine yapılan gizli silah sevkiyatında görev almışlar ve müsabakalar arifesinde olduklarını da dikkate aldıkları için karanlık bastıktan sonra yola koyularak İstanbul'a zamanında varabilmek için kilometrelerce yolu yaya olarak katetmişlerdi.

Bu ve daha birçok sebepten dönemin neredeyse tüm devrimcileri Beşiktaş taraftarıydı. Ellerinden geldiğince her maçlarını takip ediyor, gidebildiklerine mutlaka gidiyorlardı. Tıpkı şu an otobüsün büyük çoğunluğunu Beşiktaş üniformaları, boyunlarında atkıları ve şapkalarıyla doldurdukları gibi. Maçla alakası dahi bulunmayan az sayıdaki yolcuları rahatsız edecek kadar yüksek sesle marşlar söylemeleri ise tamamen içlerinden taşan coşkudandı.

"Siyah beyaz renklerinle kara kartalsın!
Sporumda en yüce en yüce başsın.
Sen yüksel, başkası senden ders alsın.

Şampiyon şampiyon şampiyon ol Beşiktaş.
En büyük en büyük sensin Beşiktaş.

Seyircinle tarihinle sen ne büyüksün.
Sporda efendilikte yok senden üstün.
Karşına çıkanlar şansına küssün.

Şampiyon şampiyon şampiyon ol Beşiktaş
En büyük en büyük sensin Beşiktaş

Yüzyıllarca sönmeyecek bir meşalesin.
Anlı şanlı tarihinle bir efsanesin.
Taraftarın, seyircinle, şanlı mazinle,
Sen büyüksün Beşiktaş sen en büyüksün."

Yüreklerindeki tarifsiz aşkla söyledikleri marşlara çok bağırdıkları için oluşan boğazlarındaki acıdan dolayı ara verdiklerinde Eskişehir'e 10 km kadar kalmıştı. Maça ayırmalılardı kalan son güçlerini.

Ekibin bir kısmı kendi arasında sohbete dalarken bir kısmı yolu izlemeye koyuldu. Bahadır cam kenarında olmanın avantajıyla uzayıp giden bozkırı seyrederken yanında oturan Alparslan bedenini koridora çevirip arkasında kalan yoldaşları ile muhabbet ediyordu.

Bahadır, yüzündeki aptal bir tebessümle ekilmemiş toprakların yanından hızla geçişini izlerken bu halinin tek sebebi yoldaşlarının sandığı gibi Beşiktaş sevdası değildi. Beşiktaş'tan daha çok sevdiği bir adam bu vaziyette olmasının en büyük müsebbibiydi. Son birkaç günde yaşadıkları zihninden geçerken içi içine sığmıyor, gülmemek için sürekli dudaklarını ısırmak zorunda kalıyordu.

Taşırsın Yeryüzüne Ebedi Tohumları Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin