bizi orada arama

1.4K 159 146
                                    

Kıkırtılarımız ve birbirine giren sarhoş adımlarımızla etkinlik alanını terk etmemiz mümkün görünmediğinden Minho arkamızdan kimsenin koşmadığına emin olduğunda açık otoparka çekiyor beni hiç bırakmadığı elimden.

Arabaların aralarından koşarken aklımı yitirmiş gibi kahkaha atıyor, çekiştirildiğim her virajda savruluyorum. Gülüşlerime katılıyor ama daha kontrollü. Dengemi belime doladığı koluyla koruyor ve yolumuza öncülük etmeye devam ediyor. Nereye sürükleniyorum bilmiyorum, sorarsanız da umurumda bile değil.

Onu istiyorum. Köpekler gibi onu istiyorum. Tek bir dakika bile yanından yöresinden ayrılmamak istiyorum. Yılların ızdırabını bu gecelik bodrumdaki dolaba kilitleyip kaçıyorum evden.

Rüyalarımı, gündüz düşlerimi süsleyen adamla kahkaha atarak yuvarlandığım bu bilinmez yolda hiçbir şeyi kavrayamıyorum. Ve ne yazık ki bundan nefret etmek yerine deli divane oluyorum.

Odağımda olan tek şey belime sardığı kolunun sıcaklığı, kıkırtılarımın karşılıksız olmadığını belli etmek ister gibi arada bir bana dönen parıl parıl kısık bakışları, etrafımı bir mengene gibi saran ölümcül kokusu. Realiteyi kavramam şu noktada mümkünsüz olduğundan tek yaptığım bu anın tadını en derinlerime kadar kazımak.

Tek istediğim uyanmamak. Kolları arasında nefessiz, yönsüz, bucaksız kaybolduğum şu andan uyanmamak.

Kolunu belimden çekip tekrar ellerimizi birleştirdiğinde bana dönüyor, artık koşmuyor ve onun benden bir iki adım öndeki vücuduna çekiliyorum yalnızca. ''Tekno sever misin?'' diyor. Görüş açımdaki sırıtan suratı dalgalanıyor.

Hiçbir şey içmediğim halde yanında geçirdiğim şu adrenalin dolu dakikalarda sarhoş olmuşum adeta. Yine de tatlı gülüşünü ve heyecanla kırpıştırdığı gözlerini net seçiyorum. Boştaki elimle saçlarımı alnımda iterken söylüyorum. ''Nefret ederim'' Sesli bir kahkaha atıp tutuşunu kuvvetlendirip beni sürüklemeye devam ediyor. Bundan neden deli gibi zevk alıyorum bilmiyorum bile. ''Ben de'' dediğini işitiyorum.

Önüne geldiğimiz cluba şöyle bir bakıyorum, iğrenç tekno iç organlarıma kadar nüfus edip kan akışımı dahi kontrol edebilecek bir seviyede çalıyor. Gümbürdeyen mekan neredeyse yerinden çıkıp zıplayacakmış gibi geliyor. Minho'ya dönüyorum. O da bana çeviriyor bakışlarını hemen. Gülümsüyor. ''Girelim mi?'' dediğinde kafasının içinde neler dönüyor merak ediyorum.

Kaşlarımı çatıp avucumdaki elini sıkıyorum. ''Niye ki ya? Sen de sevmiyormuşsun hem'' Sesimi duyabilsin diye parmak ucumda yükselip kulağına doğru bağırdığımda tek yaptığı bakışlarını kısmak ve gülümsemesini silmek oluyor. Bu ifadesini böylesine yakından görmemin şoku minik kalbimi gece mesaisine çıkarıyor yine. Dudaklarını yalıyor önce. Gözleri omuzunun azıcık gerisindeki afallamış suratımın her bir köşesini keşfediyor. Olduğum yere yığılmamak için avucumun içine tırnaklarımı geçiyorum.

''Profesörünün tercihlerini sorgulamamalısın belki de Hanji'' dediğinde hiç düşünmeden gözlerimi kaydırıyorum. Profesörüme de Hanji diyen kımıl kımıl sesine de katlanacak sükunetim yok. Vücudunu bana çevirip kollarını belime doladığında nefesim boğazımda takılıyor adeta. Suratını biraz eğip aramızda minicik bir mesafe bıraktığında gövdemin içindeki kuşların kanat çırpışları yüzünden sağır oluyorum.

Siktiğimin teknosu, iç organlarımı yerinden zıplatan ritmi birden bire susuyor. Kocaman korkunç bir sessizliğin içinde, kollarının arasında kalakalıyorum. Dünyayı böyle ne de çok seviyorum.

Güzel dudakları kıvrılıyor önce. Yıllardır hayaliyle perişan olduğum adamın kolları arasında, kıvrılmış dudaklarına bakarken benimkiler de aralanıyor. Susuz kalmışım, ondan başka her şey günahmış gibi kilitleniyorum onlara.

baby be my lollipop, minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin