TAKINTI

1.3K 384 815
                                    


"Geçmişteki acılar geleceği şekillendirirken şimdilerde ise takıntı boyutuna ulaşan tek şeydi..."

Koşuyordum...

Geçmişimin kirli anılarından kaçmak için tüm hızımla uzaklaşıyordum şimdimden. Geleceğime daha güçlü gidebilmek adına bir set çekiyordum ardımda kalan anılara.

Peki ya kaçtığım sadece geçmişim değilse?

Ya geçmişim değilse bana zarar veren sadece?

Kendime asıl zararı veren bensem şayet?

Yaşamım geçmişimde takılı kalmıştı adeta . Kafamın içindeki sesleri susturup da adım atmak zor geliyordu çoğu kez. Ama yapmak zorundaydım. Takıntı haline getirdiğim acılarla dolu geçmişimi kalbimin derinliklerine gömüp öyle ilerlemeliydim bu uzun hayat denen yolculukta. Fakat o kadar zor bir şeydi ki bu. Kalbimi söküp alsanız onunla eşdeğerdi geçmişimi unutabilmek. Bazen bir acıyı unutabilmek ne yazık ki sanıldığı kadar kolay olmuyordu. Çünkü bazı anların hiç yaşanmamış olması gerekiyordu. Hiç var olmaması gereken anlar vardı hayatlarımızda.

Geçmişim her gözlerimi kapattığım anlarda benimle beraberdi sanki. Aynı acı, aynı keder ve bir süre sonrasında aynı hissizlik vücudum da kol geziyordu adeta. Her gece başımı yastığa koymaya çalıştığım da geçmiş izin vermiyordu uyumama. Sen uyuyamazsın diyordu adeta bana. Geçmişin kirli anılarla doluyken rahat nefes alamazsın demek istiyordu her gece. Elimde olsaydı şayet bundan on yıl önce o yerde olmamayı dilerdim . O anı yaşamamayı. O akşama hiç denk gelmemek isterdim zamanı geri alabilseydim.

"10 YIL ÖNCE"

21 Ekim 2012...

Bazı tarihler hiç unutulmamalıydı. Hafızamdan çıkaramayacağım bir tarih olacaktı şüphesiz ki 21 Ekim...

Sabahın ilk ışıkları odamın perdesinden adeta içeriye hücum ediyordu. Geceden az biraz açık kalmış olan pencereden sonbaharın o sert esintisi beni hasta etmeye yetecek ölçüdeydi şüphesiz ki. Evden çıt ses dahi çıkmayınca Yağmur'un dışarıda olduğunu anlamış olmuştum. Ya erken çıkmıştı ya da hiç gelmemişti dün akşam eve. Normaldir tabi, ev de olmaması aslında. Dün doğum günü kızıydı canım arkadaşım. Güzel bir kutlamayla birlikte pastasını kesmiş ve yine sadece birbirimize sarılmıştık. Çünkü bizden başkası yoktu hayatımızda. Sadece ikimizdik bu zor yaşamda . Onunla hem kardeş , hem arkadaş , hem dost , hem de yoldaştık...

Birbirimize adeta bir aile olmuştuk ikimiz de...

Dün onun için bir ilkti aslında . On dokuzuncu yaşına girmesinin şerefine iki yıldır içine attığı ve bir süre sonra kendisine dert olan o şahsa da açılacaktı bugün. Doğru duydunuz aslında. Birisini seviyordu Yağmur, iki yıldır da uzaktan izliyordu sadece. Adım atamıyordu ona karşı ve bu en çok da kendisine zarar veriyordu şüphesiz ki... Her ne kadar sevdiği kişiyi gözüm pek tutmasa da hatta arkadaşımı habire uyarsam da onunla ilgili katiyen beni dinlemek istemiyordu. Kafasına koyduğunu yapmakta üstüne yoktu Yağmur'un. Şu an evde olmamasının tek nedeni de şüphesiz ki onun yanına gitmiş olmasıydı. Diliyorum ki; sonunda üzülen benim masum seven arkadaşım olmazdı.

Bir süre sonra saatin epey ilerlediğini görmüş ve hızlıca giyinerek , yolda yemek için de atıştırmalık bir şeyler yaparak üniversitenin yolunu tutmuştum. Eğer acele etmezsem Özgür Hoca kesinlikle almayacaktı amfiye beni. Adamın resmen katı , çiğnenemez kuralları vardı. Bende kafamda bu düşüncelerle savaşa savaşa kan ter içinde de olsa amfiye varmış ve ilk boş bulduğum yere yerleşmiştim bile. İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümü ikinci sınıf öğrencisiydim ve Özgür Hoca ise bu fakültenin en sert akademisyenlerinden biriydi benim gözümde. Ki bence bu herkes için de geçerliydi...

GEÇMİŞİN ÇIĞLIKLARI- KİTAP OLDU🖤Where stories live. Discover now