Benliğimizi Zorlayan Hisler

352 115 118
                                    

Medya(Hazan ve Özgür temsili...)

"En zoru da kendine söz geçirememekti galiba..."

His denen şey ağır bir kelimeydi dünyamızda. Bir şeyi veyahut da bir insanı kendi içimizde hissedebilmek , onu anlamlandırabilmek zordu. Meşakatli bir süreçti ama güzel hisler de olabilirdi bu hayatta.

Sevgi gibi, sadakat gibi ve umut gibi hisler...

Sevmek bana göre çok zorlu bir yoldu çünkü ne geçmişimde ne de şuanım da sevildiğimi düşünmüyordum ve belki de bu yüzden sevmeye bile korkar olmuştum yaşamımda. Çünkü ne zaman birisini sevsem sonunda yalnız bırakılan yine ben oluyordum. Bu hep böyleydi ve hiçbir zaman değişmemişti.

İlk önce annemi sevmiştim ama elinde olmadan bu dünyadan göçüp gitmişti. Daha sonra ne kadar beni sevmediğini düşünsem de babamı sevmiştim . Hani hep derler ya, babalar bir dağdır diye. Benim hiçbir zaman sırtımı dayayabileceğim bir dağ olmamıştı bu hayatta. Çünkü annemin o yıkıcı gidişinden sonra babam da acımasızca terk etmişti daha dokuz yaşındaki o küçücük kızını.

Babamdan sadece birkaç hafta sonra ise hiçbir zaman abiliğini görmediğim öz be öz abim gitmişti ve ben artık dünyanın tüm zorluklarıyla karşı karşıya kaldığım bir döneme doğru gitmiştim.

Sonraki yıllarda o herkesin acıyarak baktığı Kimsesizler Yurdu'nda bir kız ile tanışmıştım. O da benimle aynı yaştaydı ve onun ailesi öldüğü için buraya gelmek zorunda kalmıştı lakin ben tam anlamıyla terk edildiğimden böyle bir yere gelmiştim. Adı Yağmurdu ve bana kan bağı olmadan da kardeş olabileceğini gösteren bir insandı o. Küçük yeşil gözleriyle birçok şeyi anlatmak istermiş gibi bakardı bana her zaman. Öyle kırılgandı ki onunla arkadaş olmamız çok zordu ama biz arkadaştan da öte dost hatta birer kardeş olmuştuk bu acımasız dünyada birbirimize. Fakat o da gitmişti benden ve ben, işte o zaman anlamıştım bu dünyada kimi sevsem hep bir yara alacağımı.

Yıllar geçmişti ve bendeki yaralar kabuk bağlamaktan ziyade tekrar tekrar kanar olmuştu. Sevginin gücünden ziyade sevgisizliğin nelere yol açabileceğini görmüştüm yıllarca ama içimde bir yerlerde de hala daha umudum vardı sevmeye dair.

Tam da sevmenin acıttığını düşündüğüm zamanlarda bir adam çıkagelmişti ve bana hala daha bir umudun varlığını hatırlatan bir adam. Şu an sarılıyor olduğum adam ve ileriki zamanlarda da hep yanımda olmasını istediğim bir adam...

Beni bu kör kuyuda bir başıma bırakmamıştı ve bana tekrar inanmam gerektiğini de göstermişti sarılıyor olduğum adam.

Özgür Yıldırım...

Ne çok kez söylüyordum ismini hayatımda. Ne çok kez zikrediyordum onu. İster nefret olsun isterse de sevgi olsun bu hissettiklerim yine de ona karşı hep farklı hissediyordum. İkizinin dersime giren bir hoca olduğu andan itibaren bana bu yüz ifadesi hep merak uyandırıcı bir ifade olarak geliyordu ve ister istemez insanda değişik hissiyatlar barındırıyordu. Beni kurtarmıştı o şizofren adamın elinden ve bana düşlere de inanmam gerektiğini göstermişti bundan dakikalar önce. Beni boynum ile omzum arasında bir noktadan öpmüştü sanki yaralarımı iyileştirmek ister gibi. Onun o öpücüğü bende bilinmeyen hislere yol açmış ve kendi içimde bilinmezlikler de kaybolmuştum.

Onu öpmek ve ona sarılmak istemem normal miydi?

Ben şu an neyin doğru olduğundan ziyade içimden gelen sese kulak vermek istiyordum. Onun kolları arasından çıkarak sağ kulağına dudaklarımı yaklaştırmış ve tam olarak şunları söylemiştim:

"Özgür şu an sana nasıl davranmam gerektiğini inan bilmiyorum ama yapmak istediğim bir şey var ve bunu gerçekleştirmeden buradan daha doğrusu senden ayrılmak istemiyorum."

GEÇMİŞİN ÇIĞLIKLARI- KİTAP OLDU🖤Where stories live. Discover now