𝔽𝕆𝕌ℝ𝕋𝔼𝔼ℕ

21 15 0
                                    

28 Eylül 2019

Kendimi hep zeki zannederdim. Bunun sebebi öyleymiş gibi davranmamdı. Dışıma ördüğüm kabuk kendi benliğimmiş gibi sarardı tüm zihnimi. Çocuk taklidi yapan bir amcanın zaman geçtikçe yaşlılıktan kamburlaşan sırtı düzelirmiydi? İlk kez 16 yaşındayken farkettim bunu. İnsanların dilinden düşmeyen aforizmalardan tek bir kelime bile anlamaz, hiçbir şey hissetmezdim. Hala da hissetmem. Sembolist yazarların sadece sanat için gevelediği bir kaç kelimenin bana tesir etmesi gerekir miydi ki. İnsanın zihin çöplüğünde sakladığı karanlık düşüncelerini, cılız bir adamın salt kemikten kollarıyla diktiği siyah güle benzetildiğini nasıl tahmin edebilirim. Yine de canım yandı. Aslında ne olduğumu bilmek... Hiç bu kadar acıdığını hissetmemiştim. Şayet çocukluğumdan beri insanlar canımı yakmak için ellerinden geleni zaten çoktan yapmışlardı.

Ben küçükken hep erkeklerden korkardım. Belki babam dediğim adamın soluğumu kesmek için parmaklarını sıkıca boğazıma sarışıydı bunun sebebi. Belki de daha 7 yaşındayken bana baktıkça midesinin bulandığını söyleyen çocuğun, suratıma tükürdüğü balgamın kokusunun burnumu sızlatışıydı. Hemcinsim olan bu yaratıklar yaşamım boyunca çektiğim çilenin asıl ressamlarıydı.

Küçükken hep yaralıydı kollarım. Bizzat kendi tırnaklarımla açardım her bir yarayı. Ama istemezdim, yanlışlıkla yapardım. En büyük korkum kendimi parçalayarak yok olmaktı hep. Gerçi... Şimdi de kendimi parçalayarak yok olucam sanırım. Kendi tırnaklarımla derime açtığım çukurlara gömdüm her bir acımı. Kimseye bahsetmedim çünkü tuhaf gelirdi. Kendimi, en ufak kötü anısını abartarak kendine travma yaratan ergenin teki gibi hissederdim. Başkalarına haksızlık ettiğimi, yalnızca şımarıklık yaptığımı düşünürdüm. Hiçbir zaman ağlamayı hak olarak görmedim kendime. Ağlamaktan da korkardım. Daha 7 yaşımdayken yanaklarımdan boynuma süzülen her bir yaşta 'sus artık' denilerek yediğim tokatlar korkuttu beni. Bu yaşıma geldim, beni bulamayacağını bilsem de hala korkarım o tokatlardan.

Böyle böyle unuttum ağlamayı, gülmeyi ve üzülmeyi. Hakkım değildi ki hiç biri. Korku denen illet tüm vücudumu arşın arşın gezerken nasıl bir insan gibi hissedebilirdim. En tuhaf olanıysa bunları yazabiliyor olmam. Elime her kalem aldığımda kağıda vuran mürekkep yalnızca beni anlatırdı. Bu yüzden yazmak demek yüzleşmek demekti benim için. Hala yazabiliyorsam demek ki o kadar da kötü değildir dimi? Ama devam edebilir miyim bilmiyorum. Umarım tanrı cehennemde elime bir kalem ve kağıt verir...

~Kim Seokjin

Yazdığı satırları bir kez daha gözden geçirmiş kağıdın kıvrılan kenarlarını düzeltmeye çalışıyordu. Terleyen ellerinin ıslattığı kağıt her an parçalanabilir gibiydi. Yinede inatla bırakmadı o kağıdı. Defalarca kez okumaya devam etti. Belki bu kez daha az acırdı. Belki bu kez daha rahat nefes alırdı.

Çalan zil sesinin odanın her bi duvarına çarparak geri sektiğini hissedebilirdiniz. Ardı arkası kesilmeyen ses bir süre sonra seokjin'i rahatsız etmişti. Başta açmamak için kendine binbir sözler verdiği kapıya sinirle yöneldi. Narin parmaklarını kapı koluna sardığı anda duydu onun sesini.

" seokjin, içerde misin?"

Duraksadı... İçine çekildi... Nefesi kesildi... Her bir parmağında hissettiği kelepçenin zincirleri onu bu adamın kalbine çekmekten başka işe yaramıyordu. En sonunda kırpıştırdığı gözleriyle kendine gelip bir solukla açtı kapıyı. Boynunu saran kalın kollar afallatmıştı onu. Kapı açılır açılmaz üzerine atlayan adamın saf kokusu başını döndürüyordu. Bir süre ikisi de öylece kala kaldı. Gamzeli adam devam etti sözlerine sonra.

"sana bi şey oldu sandım"

Seokjin boğazına dizilen taşların bir bir yuvarlandığını hissetti.

"neden öyle düşündün ki"

Sesinin titremesine olabildiğince hakim olarak sormuştu bu soruyu. Adam kollarını seokjin'in boynundan ayırıp yüzüne odaklandı.

"kaç gündür telefonlarıma cevap vermiyorsun, nehre de gelmiyorsun, z-zaten son görüşmemizde de tuhaftın"

Adam yutkundu.

"kendine bi şey yaptın sandım"

Seokjin elinde tuttuğu kağıt parçasını arkasına saklayıp avucunda buruşturdu. Gözyaşlarını tutamayacağını farkettiğinde karşısında bütün benliğiyle onu kucaklamaya hazır olan adama sıkıca sarıldı. Çenesini boynuna dayayıp kokusunu çekti içine. Yüksek sesle söyleyemese de defalarca kez aynı şeyi tekrar etti içinden.

"yapıcaktım"

"yapıcaktım namjoon... "

Çiçekten Mezarlık ~namjin~Where stories live. Discover now