ʙɪʀ sᴇᴘᴇᴛ ᴋᴇᴅɪ

93 8 86
                                    

Güneş basamak basamak iniyor gökyüzünden. Öğleden sonra, hatta akşamüzeri. Regulus Black koluna taktığı kediler eşliğinde Godric's Hallow sokaklarında yürüyor. O kedilere bakıyor, kediler ona. On üç tanesi, Regulus'un batalıkta terk ettiğine ithafen on üç kedi. Öylesi uysal duruyorlar ki sepetin içinde. Regulus o on üç bebeği hatırlıyor tekrar. Midesinin bulandığını hissediyor. Boğulduğu günü anımsıyor bir an için. Küçücük ciğerlerine ne denli pislik dolduğunu düşünüyor bebeklerin. Ne denli korkmuş olabileceklerini. Huzursuzluğunun arasında kedilerden biri sürtünüyor oğlana. Mırlıyor bir yandan da, daha çok hırlamaya benzer bir mırlama bu ama huzur dolu. Gülümsüyor ve Potterların evine yol alıyor.

Regulus on üç bebeği günlerdir unutamamış ve on üç kedi sahiplenmişti barınaktan. Ama birkaç saat sonra eve dönmesi gerektiğinde kafasına dank etmişti. Babasının tüye alerjisi vardı, eve on üç kedi girmesine asla izin vermezdi. Regulus da son çareyi kedileri erkek kardeşi Sirius'a vermekte bulmuştu. Onu yıllardır görmüyordu ve bunun Sirius'u görmek için de bir fırsat olacağı gerçeği içten içe reddetse de onu heyecanlandırıyordu. Ağabeyini... gittiği günden beri affedememişti. Öylece çekip gittiği ve diğer oğlanları kendine tercih ettiği günden beri. Ama hep özlemişti, ne kadar inkar etse de her gece geri dönüp onu kurtarmasını beklemişti.

Aslına bakarsanız Regulus ölüme fazlasıyla yaklaşmadığı sürece Sirius'a kendi ayaklarıyla gideceğini düşünmezdi. Ona duyduğu öfkeyi bastırabileceğini hiç sanmıyordu. Oysa o on üç kedi yetmişti bile. Onları arkadaşlarına da verebilirdi, onlara kendisi de bir yuva bulabilirdi. Ama Sirius'u seçmişti ve buraya gelmişti. Devam etmek istemiyordu ama geri dönmek istemediğini de biliyordu. Asıl istediği ağabeyini görmekti ama bunu reddetmek konusunda ısrarcıydı.

O yüzden sadece kapıyı çaldı.

Beklediği gibi ağabeyi değildi. Kapı açıldığında karşısına Lily ya da diğer oğlanlardan biri de çıkmamıştı. Bu... bir yabancıydı.

"Reggy!"

Kız heyecanla kendine sarıldı. Oğlanın kedi dolu sepetin takılı olduğu kolu havada asılı kaldı.

"Tanrım, sonunda!" dedi kız. Oğlanın yanaklarını avuçlamış gülümseyerek gözlerine bakıyor ve bu tür şeyler söyleyip duruyordu.

"Özür dilerim hanımefendi." dedi Regulus. Bir adım geri çekildi ve kızın ellerinden kurtulup kedilerin iyi olup olmadığını kontrol etti. Gözleri tekrar kıza döndüğünde kızın muzip sırıtışıyla daha da meraklandı. Kimdi bu kız?

"Sizi tanıyor muyum?" diye sordu.

Kız güldü. Gülüşü... tanıdık ve huzur vericiydi. Regulus bu sıcak hisse karşı rahatsızlık duydu, yeni tanıştığı bir kadın hakkında böyle düşünmesi doğru değildi.

"Güzel şaka ama seni o kadar uzun süredir görmüyorum ki bu oyununu devam ettiremeyeceğim."

Regulus'un kaşları hafifçe çatıldı. Kızın samimi havası da yavaş yavaş şüpheye büründü.

"Sizi... gerçekten hatırlamıyorum. Ağabeyim için gelmiştim."

Genç kız kararsız bir adımla yaklaştı oğlana ama Regulus bir adım geriledi. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Gözlerine... bakabilir miyim?" diye sordu kız. Regulus bir sapıkla karşı karşıya olup olmadığından emin olamadı.

"Neden gözlerime bakmak istiyorsunuz?" diye sordu ürkerek.

"Gözlerin yalan söyleyemez de ondan." dedi kız. Bir adım yaklaştı ve Regulus nedenini bilmemekle birlikte bu kez kaçmamayı seçti. Kız gözlerine bakarken o da kızın kahverengi gözlerine baktı. Bu yutkunmasına ve gözlerini kaçırmasına sebep oldu. Kız... binlerce düşünceden oluşuyordu. Sanki içinde ustaca bir söz, zekice bir zihin ve çokça evren saklıydı. Ve bu Regulus'u korkuttu.

Evrenin Aynası (𝓡.𝓐.𝓑. 𝓗𝓪𝔂𝓻𝓪𝓷 𝓚𝓾𝓻𝓰𝓾𝓼𝓾)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin