fourty of july

124 15 7
                                    



1 ay önce;

"bu taraftan bay Kim."

etraftaki ışıklar loştu, duvarlar soğuktu. her zaman kulaktan dolma haberler ile varlığını bildiğim bu durumların bir anda içinde bulunmak gerçeklik algımın suratıma tokat gibi inmesine sebep olmuştu. kimseye belli ettirmemek için uğraşıyordum, soğukkanlı kalmaya çalışıyordum fakat ellerim zangır zangır titriyordu. ortamın, insanı rahatsız etmeyecek ısısında donduğumu hissediyordum. belki de birazdan morga gireceğimin habercisiydi bu hissettiklerim.

aslında üşüdüğümü hissetmem biraz da vücudumun sesini dinlememe sebep oluyordu. ağzım kuru, nabzım boğazımda, avuç derimin bir kısmı tırnaklarımın arasında. gözlerimi kırpmasam boğulacağım karanlıkta fakat bundan bihaberim. sadece önümde yürüyüp bana öncülük eden adli tıp teknisyenini takip ediyordum. yolun sonunu hiç merak etmiyordum.

"iyi hissetmiyorsanız bunu yapmak zorunda değilsiniz. ulaşabildiğimiz tek kişi sizdiniz ve eğer bize ailesinin bilgile-"

"onun ailesi benim." dedim, sözünü kestiğimi umursamadan. "sahip olduğu tek ailesi benim."

beni anladığını sanmıyordum, beni umursadığını bile sanmıyordum; sadece gerçekten kusacakmış gibi görünüyor olmalıyım ki sormak zorunda hissetmişti. omuzlarını indirip geldiğimizi belli eden bir mırıltı bırakmıştı boş koridordaki sessizliğe. sessizlik ölesiye korkuttu beni, nefesim tıkandı. 'geldik."

önünde durduğu demir kapıyı hafif ittirdiğinde yüzüme çarpan soğukluk hayatım boyunca hissetmediğim türdendi. ölümün soğukluğunu, öldürücü soğukluğunu, korkutucu kokusunu öyle bir hissetmiştim ki; midemdeki kelebeklerin öldüğünü düşünmüştüm. halbuki öyle güzel can verilmişti ki, onlarla birlikte ben de yeniden can bulmuştum.

"üzerinde kimlik, ehliyet, tıbbi herhangi bir kart çıkmadı, cüzdan bile yoktu. sadece ilk sayfasında sizin numaranızın yazılı olduğu bir defter ve bir dal karanfil vardı. bulduğumuz ceset gerçekten tanınamaz halde. belki sizin bildiğiniz bir iz, doğum lekesi, dövme ve herhangi bir şey. amacımız şu anlık kimliğini oluşturmak."

teknisyenin anlattıklarını duyuyordum ama aklım o kadar orada değildi ki, algılamakta zorluk çekiyordum. tuttuğum nefesimi dışarı üflerken dudaklarımın titremesine engel olamadım. teknisyen ilerledi, ilerledi ve masanın üzerinde kalın plastik bir örtüyle kapatılmış, adeta oraya tutsak edilmiş gibi sıkı sıkı fermuarı çekilmiş bedenin yanına vardı. bunu her zaman yaptığını belli etti ve fermuarı yavaşça araladı. bakmak istemedim, onu öyle görmek istemedim. bakamıyordum ki daha! ağırlık altında eziliyordum ve karşımdaki adam nefessiz kalmama sebep olacak sorular soruyordu.

"bay Kim, beden bay Jeon'a mı ait?"

yirmi beş yıllık bu kısacık ömrümde bir cümle ile yerle bir olacağımı asla düşünmezdim, hala düşünmüyorum. gözümden akan bir damla gözyaşı dudaklarım arasında kaybolduğunda ve etraf buğulaştığında bile hala sessizdim. kafamı çevirmek istedim ve topladığım cesaretimle sedyede yatan bedene bakabildim. sağ tarafını çok fazla açmadıklarını farkettim çünkü o kısım belli ki felaket bir biçimdeydi. görmesem bile öyle olduğunu, önümdeki bedenin ölmüş bir beden olduğunu ve bu bedenin hayatımdaki koca 7 senenin sahibi olduğunu varsayarsak çok bile sakindim. bu yüzdendi belki de ağzımdan kaçırdığım okkalı hıçkırığın boş odada yankı yapması. dayanmak zorlaştı ve bedenim, önümde yatan hissiz bedenle bir oldu ve yavaşça yere kaydı, gözlerim tamamen buğulandı. elimi uzatmak ve önümdeki bedenin elini tutmak istedim, yapamadım. ondan bir iz görmeye çalıştım, göremedim. kokusunu anımsamayı denedim, hatırlayamadım. o olduğuna inandım.

"efendim, teşhis ettiğinize göre... bedeni atmalı mıyız?"

dedi teknisyen, ben sana veda etmeden önce.

bu ise hatırladığım en son şeydi.

——

scars n stars | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin