Kim Taehyung iyi birisi

467 72 62
                                    

Daha genç bir bireydim. Yaşamadığım onca tecrübe, onca anı beni bekliyordu. Zaman su gibi akıp gidiyordu. Ama bu önemli değildi. Yanımda olanlar her zaman benimleydi. Bu yeterliydi benim için. Işimde düzgün gidiyordu-tabi şu Kim Taehyung meselesini saymazsak- Onun konusu kapanalı bir ay oluyordu. Herkes unutmuş gibiydi. Kimse böyle bir şey yapmamış gibi davranırken tuhaf hissediyordum. Adam gerçekten katildi ve görmemezlikten geliyorlardı. Bir kez daha anlıyordum ki adalet, sadece bir isimden ibaretti.

Şu anda kendime yaptığım kahveyi, en sevdiğim kupama koyarak oturma odasına geçtim. Jungkook'un bardağını da onun önüne koydum.

"Harikasın Jin! Teşekkür ederim." Koltuğa oturmuş arkadaşıma gülümsedim.

"Afiyetle iç."

"Bu iyi gelecek. Bugün çok fazla antrenman yaptım. Resmen onlarla birlikte çalıştım Seokjin."

Bu her zamanki bir durumdu. Öğrencileri ona daha yakın olmak için böyle bir çabaya düşerdi. O ise fazla takmazdı. Sadece dalga geçecek bir şekilde flörtleşirdi.  

"Bundan şikayetçi misin?" Kafasını iki yana salladığında güldük. Ben bilgisayarımı dizlerimin üzerine almış bugün çektiğim ünlünün fotoğraflarını Ajansa atıyordum. Kang Daniel. Bugünkü görevim onu çekmekti. Yakışıklı bir adamdı. Oldukça fazla fanı vardı.

"Seokjin bugün yeni birisi geldi salona." Dediğinde Jungkook kafamı kaldırıp ona baktım.

"Kim geldi?"

"Adını bilmiyorum."

"Peki seni onun üzerine düşündüren şey nedir?"

Biraz durup baktı bana. Sanki diyecek bir şeyi vardı da ne diyeceğini bilemez gibi kapattı ağzını geri.

"Fazla güzel gülüyordu." Dedi şakadan uzak sesiyle.

"Gülüşü mü seni etkiledi sadece?" Diye sorduğumda kafasını iki yana salladı hızlıca.

"Saçları da çok güzeldi. Sarı çok yakışmıştı." Güldüm.

"Neden numarasını istemedin ki? Ya da yanına koçluk yapmanı söylemek için gelmedi mi?" Jungkook istediğini elde eden birisi olmuştu her zaman. İnsanlarla tanışır ve çekinmeden muhabbeti ilerletirdi.  Kafasını iki yana salladı.

"Sadece Bay Oh-salonun sahibiydi- salonu tanıtırken gözgöze geldik o kadar."

"Bir kız senden etkilenmedi öyle mi?"

"Kız değil." Ona kaşlarımı kaldırıp baktım. Ciddiydi.

"Oh, anladım...Onu beğendiysen konuşabilirsiniz ama değil mi? Arkadaş olursunuz." Kafasını iki yana salladı.

"Bugün yanına gelen kimseyle iki dakikadan fazla konuşmadı. Yanından ayrılanlar üzgün görünüyordu."

"Zor birisi galiba." Ya da yeni ortamlarda rahat olamayan birisiydi. Kafasını salladı.

"Karşısında hiç şansım yok gibi hissediyorum."

"Denemeden bilemezsin. Konuş."

"Denerim."

"Sana hayır diyeceğini sanmıyorum. Sen Jeon Jungkook'sun." Gülümsedi. Saçlarını geriye attı.

"Öyleyim değil mi?"

"Tabii ki! Sana hayır diyen kafayı yemiş olmalı." Onun kalın kıkırtısını duyduğumda gülümsedim.

"Pekala. Diğer gün konuşacağım onunla."

"İşte böyle!" Diyerek işime döndüm. Bay Choinin sekreterini bekletmek istemiyordum.

***

Çok büyüktü. Geldiğim yere bakarken başımı döndürüyordu ışıl ışıl parlayan avizeler. Büyük bir salondu. Genellikle dizaynlar dekorasyonlar altın renginden oluşuyordu. Tavandan sallanan uzun ve büyük avizeler bile sanki altından işlenmiş gibiydi.   Etrafa bakmayı kestim. Buraya iş için gelmiştim, kendime bunu hatırlattım. Lobiden içeri girdiğimde kalabalık ve zengin kokan insanların yanından sıyrılarak geçtim. Etrafta dolaşan görevlilere bakmadan asansöre gittim. Ortama uyum sağlamak için Bay Choi'nin benim için ayarladığı takım elbiseyi giymiştim. Genelde böyle işlere ben değil de ajansın bünyesinde bulunan resmi gazeticiler giderdi. Ancak Bay Choi bugün beni buraya gönderdi. Nedenini sorduğumda ise cevap vermedi. Sadece elime yaka kartını tutuşturup başından savmıştı beni. Sekreteri ise diğerlerine bu konuda güvenmediğini söylemişti. Böyle partilerde şirketten bir kişi içeride olabilirdi ve beni seçmişti. Hem de gazetici bile değilken! Tabi yaka kartımdan dolayı kimse bir paparazzi olduğumu anlamayacaktı. Neden böyle bir şey yaptığı da umrumda değildi. Parama bakardım. Üstelik böyle bir yere girmenin heyecanı vardı üzerimde. Bu gece ünlü bir yönetmenin  kızının doğum günü vardı. Tüm ünlüler akın edecekti. İçeride birkaç fotoğraf yakalasam yeterdi benim için. Haberleri olmadan yani, kameraya sahte gülümseme vermeden, konuştukları kişilerle samimiyken fotoğraflar çekmeliydim. Asansör durduğunda kapı açıldı. Boynumdaki kameraya ellerimi sıkıca sarıp bir adım attım koridora doğru. Uzun koridorda ilerlerken gelen sesleri takip ettim. Kahkahalar, müzik sesi ve bardak tokuşturma sesleri. Seslere giderek yaklaştım. Sıla döndüğümde açılan kapıyla içeri baktım. Derin bir nefes aldım. Büyük bir davet salonunda kalabalığın üzerinde gezdirdim gözlerimi. Masaların etrafına toplanmış, pahalı kıyafetler içinden birbiriyle konuşanlar,onlara hizmet etmek için koşuşturan garsonlar ve bir sahnede yavaşça ortama göre müzik yapan orkestra. Burası da altın işleme ile doluydu. Ancak daha soğuk renklerde vardı. İki yüze yakın insan vardı. Gözlerimi onların üzerinde gezdirirken çoğunun gerçekten ünlü olduğunu fark ettim. Dudaklarım kıvrıldı. Bu gece mutlaka bir şeyler yakalayacaktım. Yan tarafımda duran garsona yaka kartını gösterdim. Daha sonra bana bakıp kafasını salladı. Merdivenlerden indim. Bugün burada tek paparazzi bendim! Chanyeole anlatırsam kesinlikle kıskanacaktı. Kalabalığın ortasında ilerlerken önümden geçen garsonu durdurdum. Onun tuttuğu tepsiden bir kadeh aldım. Garson kafasıyla selam verip yürümeye devam etti. Alkol boğazımı yakarak indiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Fazla acıydı. Ama bıraktığı hissi seviyordum. Şimdi yapmam gereken tek şey, onlara iltifat edip birkaç fotoğraf almaktı. Saate baktım. Gece yarısına henüz bir saat vardı. Pasta kesilecekti 12'de.
İşe başlamalıydım.

Paparazzi Taejin/ Vjin (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now