7 1 0
                                    

Ben cüzdanımı yerine koyarken tekrar konuşmaya cesaret etmişti.

"Beni zorla burada tutamazsın, bu yasal değil."

"Gelmek isteyen sendin."

"Şimdi de gitmek istiyorum."

"Suçsuz olduğunu nereden bileceğim?"

"Suçlu olduğumu nereden biliyorsun?"

"Neden.."

Aniden bastıran baş dönmesi düzgün cümle kurmamı engellemeye başlamıştı. Gözlerim kendiliğinden kapanırken düşmemek için kolunu daha da sıkmıştım.

"..neden peşindeler?"

Halimi fark etmiş olmalıydı. Gözlerimi tekrar araladığımda yüzündeki ifade yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

...

"Ne kullandın sen?"

"Soruma cevap ver..."

Görüntümle birlikte zihnim de kararmıştı. Yavaş ve sarsıntılı bir düşüşten sonra üzerime binen ağırlık o an son hatırladığım şeydi.

...

Zihnim tekrar açılmaya başladığında midem ağzımdaydı. İki kol tarafından sımsıkı tutuluyor ve boğazıma uzanan parmaklar yüzünden kusmaya zorlanıyordum. Neredeyse midemdeki her şeyi çıkarmıştım. Ancak üzerimdeki baygınlık hissi hâlâ duruyordu.

"Kanına karışmış bile."

Endişeli bir ses geliyordu kulaklarıma. Kollarını koltuk altlarımdan geçirmiş, beni ayakta tutmaya çalışarak salona sürüklüyordu. Sonra ise koltukta buldum kendimi. Üzerimdeki ceketi çıkarıp gömleğimin kolunu sıvamıştı ve etrafta bulabildiği en işe yarar şeyle kolumu sıkıca bağlamıştı. Onu bulanık görüyor olsam da elinde tuttuğu iğneyi seçebiliyordum. Enjektörü koluma yaklaştırırken bileğini tutup onu engellemeyi denedim. Ancak tutuşum ne kadar yumuşaksa hiç etkilenmeden iğneyi derimin altına, damarıma geçirmişti.

"Ne...yapıyorsun?"

Sorumu sorduktan hemen sonra elini gözlerimin üzerine kapattı ve ben dalana kadar çekmedi. Zaten inat edecek halim yoktu.

...

Saatler sonra sonunda düzgünce gözlerimi açtım. Hâlâ koltukta uzanıyordum. O ise ayak ucumda oturuyordu. Gözlerim saate iliştiğinde saatin 15.48 olduğunu görmüştüm. Yavaşça doğruldum. Etrafı kontrol ettiğimde pencerenin önündeki eşyalar komple kenara çekilmiş, camda ufak bir çatlak oluşmuştu ve tahta sandalyemin ayaklarından biri kırılmıştı. Tekrar ona baktığımda ellerini teslim olurcasına kaldırdı.

"Denedim ama kıramadım."

Başımı eğip gözlerimi kapattım ve elimle alnımı ovdum.

"Ne verdin bana."

Sorumdan sonra ellerini indirdi.

"Aldığın ilacın dozundan ölüyordun."

"Ben ilaç falan almadım."

"Bir şekilde almışsın."

Gün boyunca ne yaptığımı düşünüyordum. Dışarıdan birşey yememiştim. Bu maddenin vücuduma girmesinin bir yolu yoktu. Kahvaltımı evde yapmış, sonrasında da sadece ortağımın ısmarladığı içkiyi içmiştim. Biraz daha detaylı düşününce ise birden zihnimdeki mumlar alev almıştı.

"Lanet olsun."

Ayağa kalktım. Şimdi parçalar oturuyordu. Yatak odama gittim ve panomun üzerine örttüğüm perdeyi çektim. Kenarda duran fotoğrafı ise alıp tam ortadaki kırmızı bölgeye sabitledim. Uzun süredir bu soruşturmanın üzerine düşmüştüm ve başka dâvâ kabul etmemiştim. Bunu çözmeye kafayı takmıştım. Şimdi ise herşey mantıklı geliyordu. Gerçek acı olsa da sonunda gün yüzündeydi. Benden kurtulmak için her yolu deneyen bu örgüt aslında içimize de sızmıştı. Mesleğimizi kirletmişti. En başından beri yanıbaşımdaydı. Bana o dozu veren ortağımın ta kendisiydi. En büyük tehditlerinden kurtulacaklardı. Tabi bu yabancı adam yanımda olmasaydı.

Bu yükün ağırlığı ile panodan uzaklaştım. Derin nefesler alıyordum. Bir şekilde merkeze haber vermem gerekiyordu. Telsizler güvenli değildi. Ortağımın erişimi vardı. Telefonum ise dinleniyor olabilirdi. Bana ait olmayan bir telefon kullanmam gerekiyordu.

Biraz sakinleştikten sonra bu düşünceyle salona geri döndüm.

"Bana telefonunu ver."

"Telefonum yok."

"Ne demek yok."

"Takip edilmemek için ondan kurtulmuştum."

Kaşlarımı çattım.

"Yani başın öyle bir belada ki peşindekiler her şeyine ulaşabilecek güce sahipler."

Yakalamıştım onu. Tekrar. İşin aslını öğrenmek için koltuğa, yanına oturdum. Ne diyeceğini bilememişti ama gerilmişti.

"Pek de öyle sayılmaz."

"Beni boşuna inandırmaya çalışma. Aptal değilim. Vücuduma sızan maddeyi bile anında anlayıp müdahale ettin. Kim bilir daha neler biliyorsun."

İç çekip dudağını ısırdı. Bense ona biraz daha yaklaştım. Yaptığım bu şey hem psikolojik hemde fiziksel baskıydı.

"Belki de üzerini aramalıyım."

Gözlerini fazlasıyla açıp başını bana çevirdi. Bakışları şaşkınca yüzümün her tarafında dolanmıştı. Bana dönerken bu kadar yakınında olduğumun farkında değildi anlaşılan.

"Bunu yapmak istemezsin."

"Kim olduğumu unutuyorsun."

Elimi ceketine uzattığımda bileğimi yakaladı. Hamlesine karşı hızla diğer elimi kullandım ancak o hamlem de durdurulmuştu. İstesem istediğimi her şekilde yapardım çünkü kas gücüm ondan çok daha fazlaydı. Ancak şu an bir oyunun içinde gibiydik. Ne kadar kapana kısılırsa o kadar zevk alıyordum bu işten. Nasıl bir durumun içinde olduğumu kafam basmıyor olmalıydı ki oyalanıyordum hâlâ.

"Belki de beni o dozdan kurtarmamalıydın."

"Sen de beni o kadar süzmemeliydin."

Tek kaşımı kaldırdım sorar bir şekilde ona bakarken. Otobüste bir kez bile bana dönmemişti. Buna rağmen onu süzdüğümü bildiğini iddia ediyordu.

"Sen işleri yanlış anlamışsın."

"Hiç sanmıyorum. Bakışların yüz metre öteden bile hissedilirdi. Erkek olduğumu öğrenince hayal kırıklığına uğradın mı?"

Gülüyordu bunları söylerken. Sanki beni kışkırtmaya çalışıyordu.

"Belki de hâlâ ilgini çekiyorum."

Bir süre ona baktım. Geri çekilip ona kelepçeyi takabilir ve karakola götürüp işini bitirebilirdim ama yapmıyordum. O da hiçbirşey demeden bana bakıyordu. Başımı başka tarafa çevirdiğimde tekrar ilgimi çekmek ister gibi bileklerimi sıkmıştı. İstediğini verip tekrar ona baktım. Bana biraz daha yaklaşmıştı.

"Bunu gizli tutabiliriz."

"Deneme bile."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 13 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

03Where stories live. Discover now