2. Bölüm.

188 78 264
                                    

Kafamdaki bir ses nehirden devam etmemi haykırıyordu. Nedense bu sesin doğruluğuna inanıyordum, umarım beni yanıltmaz.

Nehrin kıyısına kadar geldiğimde derinliğine bakmaya çalıştım fakat hızla akan bulanık sudan ve nehir yüzeyine yansıyan ayın yetersiz ışığından zemini göremiyordum. Yine de bu yoldan gitmeye kararlıydım, su sesi içimdeki kurtuluş melodisinin notalarını yazıyordu sanki. Derin bir nefes aldım ve öndeki ayağımı sertçe toprağa bastırarak atlayabileceğim en uzak noktaya kadar atıldım. Nehrin orta yerine kadar gelebilmiştim fakat gerisini geçmem için köpüklü sularla boğuşmam gerekiyordu. Sanki suya girdiğim anda rüzgar çıkmıştı, dalgalar daha haşin savruluyordu şuan. Gece meltemi kadar soğuk suda yüzerek bir an önce karşı tarafa ulaşmaya uğraşıyordum, dalgalar ise her saniye sandığımdan daha derin olan nehir sularına gömmeye çalışıyordu beni. Suyun içinde açamadığım gözlerime rağmen yüzmeye çalışırken elim bir şeye çarptı. 

Dokunduğum şeyin toprak olduğunu düşünerek sıkıca tuttum ve kendimi o tarafa çektim. Nihayet gözlerimi açıp nefes alabildiğimde nehrin karşı kıyısında oturuyordum. Ciğerlerime gecenin soğuk havasını doldururken vücudum titriyordu, hasta olacağıma neredeyse emindim. Üstelik kıyafetlerim de ıslanmıştı ve çok üşüyordum. Ne diye nehirden gittim ki? Ama böyle bir durumda kararımdan pişman olma lüksüm yoktu. Ne olursa olsun yoluma devam etmeliydim, geri dönüş yoktu. Ardından yeniden o sesi duydum.

"Demek nehirden gitmek istedin. Umalım da karşına buna değecek bir şey çıksın. Hasta olmanı istemeyiz değil mi yavrucuğum?"

"Her neredeysen, madem benimle bu kadar ilgileniyorsun yardımcı olmaya ne dersin?!"

Bu sefer sinir bozucu bir kıkırtı duyuldu.

"Hihihihi. Yardım ediyorum zaten."

Bu aptal sesten veya her neyse fayda gelmeyeceğine karar verdiğimde yoluma devam ettim. Kollarımı vücuduma sarmış olabildiğince sıcak kalmaya uğraşıyordum. Bir süre ağaçların arasında yürüdükten sonra ileride bir açıklık gördüm ve o yöne koşmaya başladım. Adımlarım yavaşlayıp en sonunda durduğunda terk edilmiş bir binanın önündeydim. Bu benim şansım olabilirdi, içeri girip kontrol etmeliydim.

Kırık kapılardan geçip giriş salonu olduğunu düşündüğüm yere adımımı attım. Burası bir zamanlar her neyse şuan kesinlikle bir harabeydi. Eşyaların çoğu duruyor gibiydi ama üzerlerinde katmanlarca toz, küf ve büyük ihtimalle daha önce adını duymadığım pek çok hastalık virüsü vardı. Bütün duvarların sıvası soyulmuş, çoğu yerde kırık tuğlalar belli oluyordu. Bazı kısımlarda tavan ve merdivenler çökmüştü, kısacası bir hayalet bile böyle bir yerde yaşamak istemezdi.

Bütün binayı doldurmuş yoğun rutubet kokusuna dayanamayarak kıyafetimin yakası ile burnumu kapattım. İçeriyi bir süre dolaştıktan sonra yapının geri kalanından tamamen farklı görünen bir kapıyla karşılaştım. Bina 50 yıl önce terk edilmiş gibi dururken bu kapı sanki yeni takılmış gibiydi. Dikkatlice kapı kulbuna uzanıp yavaşça kapıyı araladım ve göz ucuyla içeriyi inceledim. Tehlikeli bir şey görmeyince içeri girdim. Kapının karşısındaki pencereden yavaşça aydınlanmaya başlamış gökyüzü görünüyordu. Güneşe göre saatin henüz sabah 5 civarı olduğunu tahmin ediyordum.

Odayı incelediğimde yerde uyku tulumuna benzer bir şey gördüm. Mucize gibiydi, sanki biri benim geleceğimi tahmin etmiş de özellikle bırakmıştı. Ve, hey o da ne? Sözümü geri alıyorum bu kesinlikle mucize gibi değil. Bu mucizenin kendisi. Uyku tulumunun yanında birkaç parça kıyafet duruyordu. Bu işte bir terslik olduğunu sezdim fakat şuan bunu düşünemezdim. Islak kıyafetlerimi çıkarıp kenara koydum ve yerdeki biraz bol gelen kıyafetleri üzerime geçirdim. 

Nihayet kafamı yere koyacak vakti bulduğumda en önemli konuları hiç düşünmediğimi fark ettim. Buraya nasıl gelmiştim? Neden öncesinde olan hiçbir şeyi hatırlamıyordum? Nereden geldiği belirsiz bu ses neyin nesiydi ve neden her yerde beni takip ediyordu? Gözlerimi açtığımdan beri bir sesten emirler alarak durmadan koşuyordum, ama neden? Yattığım yerde aklıma hücum eden düşünceler gözlerimi kapatmama bile fırsat tanımıyordu. Ardından yine o sesi duydum; bu sefer daha yakından geliyor, odanın içinde yankılanıyordu.

"Biraz dinlenmeyi hak ettin yavrucuğum. Hadi gözlerini kapa."

Bu sese asla güvenmek istemesem de huzur verici tınısı dediklerini yapmak istememe sebep oluyordu. Şimdi kafamın içindeki ses ve beynim birbirine ters düşüyordu. Sonunda dinlenecek zamanı bulmuşken kullanmak istiyordum, bir daha böyle bir fırsatım olmayabilirdi. Kafamdaki ses ise burayı beğenmemiş olmalıydı, gitmem gerektiğini düşünüyordu. Ama böyle yola devam edersem yorgunluktan bayılabilirdim bile. Ne yapacağım?

Sıra sizde. Kalıp dinlenmeli mi yoksa oradan ayrılmalı mı? 15 seçim sonra yeni bölüm gelecek.

Anne'nin Akvaryumu [İnteraktif Hikaye]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin