Kor Alevi

716 103 232
                                    

"Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?" ...

Ali Nazlının gittiğinden emin olduktan sonra gülümseyen yüzü, yerini solgun bir tona yerini solgun bir tona bıraktı. Bastonunu çıkardı. Yağmurlu havayı aldırış etmeksizin eve doğru yürüdü. Bahçe kapısını açıp avludan içeri doğru girdi. Islanmış merdivenlerden düşmemek için halihazırda yanında bulunan kol demirlerine tutunarak yukarı çıktı. Buz kesilmiş yarı paslı kapıyı birkaç defa sertçe yumrukladı.

"Geldim ! Geldim ! Patlamayın !"

Selvi fırındaki yemeklerini tek tek ocağın üstüne çıkardı. Ardından alelacele bulduğu eski bir çemberi başına bağlayarak mutfaktan çıktı. Koridora yöneldi. Ardı ardında çalınan kapıyı sonuna kadar açtı. Oğlu, sırtında çantası ve elinde bastonuyla tam karşında duruyordu.

"İlahi Ali sen miydin ? Ne diye alacaklı gibi kapıya vuruyorsun ? Neyse, hadi dışarıda bekleme de içeri gir. Bende fırında köfte yapmıştım. Banyoda elini yüzünü yıkadıktan sonra sıcak sıcak yersin."

Ali bir şey söylemeden ayakkabılarını çıkarıp içeri aldı. Ardından paltosunu fortmantoya astı. Mutfağa uğramadan önce lavaboya uğrayıp ılık suyla elini yüzünü yıkadı. Daha sonra banyodan çıkarak elini duvara yaslaya yaslaya koridora yönelip içeri girdi. Mutfak sabahtan beri yapılan yemekler yüzünden bir sürü mest edici kokuyla dolup taşmıştı. Hatta yemeklerin buharları o kadar fazlaydı ki tavanı ve duvarları ıslatıp terletiyordu. Ali de elinden geldiği kadar ıslak duvarlara dokunmamaya çalışarak bulduğu ilk sandalyeye oturdu. O sırada Selvi tepsiden ayırdığı sıcak yemekleri sofranın yakın bir yerine bıraktıktan sonra çekmeceye yönelip çatal-kaşık aldı. Aliye verdi. Ardından tam oğlunun karşısına oturdu. Sıcak çorbadan bir yudum alıp keyifle içmeye başladı.

"Eeee ? Nazlıyla neler yaptınız bakalım ? Üniversiteyi gezdirdi mi ?"

Ali başını şaşkınca yukarı kaldırdı.

"Sen nereden biliyorsun ?"

"Sabah dükkanı aradığımda telefonu sen değil Esat açtı."diye cevap verdi." Ustan nerede diye sorduğumda sabah kahkülleri olan genç bir kadının dükkana geldiğini, seni götürdüğünü, dükkanında kendisine emanet edildiğini söyledi."

"Anladım."

"Veeee ?"

"Gezdik, gördük ve bitti. Bu kadar."

Oğlunun boş ve ruhsuz tavırları Selvinin gözünden kaçmadı. Acaba anlatmadığı bir şey mi olmuştu ? Öğrenmek için ayağı kalktı. Alinin yanına oturdu. Usulca saçlarını okşayarak bir anne edasıyla konuşmaya başladı.

"Annesinin tavşanı, senin neyin var ?"

Ali gelen soruya manasız bir tonda cevap verdi.

"Benim mi ? Hiiiç. Hiçbir şeyim yok. Her şey yolunda. Niye sordun ?"

"Pek bir üzgün görünüyorsun da ondan."diye konuştu." Önüne en sevdiğin yemekleri koyuyorum onlardan bile henüz bir lokma dahi yemedin. Sana bir şeyler olmuş ama ne olduğunu pek anlamayamadım Ali. Yoksa Nazlıyla üniversiteyi gezerken aranızda bir tatsızlık mı yaşandı ?"

Ali annesinin sorusuyla kendisini bir anda köşeye sıkışmış gibi hissetti. Kurtulmak için masadan kalktı. Annesine döndü. Sakince omzuna dokunarak sessizce cevap verdi.

"İkimizinde arası iyi merak etme. Sadece koca binada koşturmaktan biraz yoruldum o kadar. En iyisi gidip biraz dinleneyim. Akşam yemeğinde hep beraber oturur konuşuruz olur mu ?"

"Ama oğlum-"

"Anne bu kadar endişelenme."diye araya girdi." Bak beni sevdiğini ve önemsediğini biliyorum. Ama ben kocaman adam oldum artık. Görme engelli olmam size her daim muhtaç olacağım anlamına gelmiyor. Bazı şeyleride siz olmadan da yapabilirim."

Sahaf (AlNaz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin