vıttırı vızzık adamlar

768 65 35
                                    

yılbaşı özel bölümü🤘🏿🤘🏿🤘🏿

. . .

İki gün geçmişti. Koca iki gün.

Minho tarafında minder dayağı yemiş, abur cubur zulalarıma el konulmuş, Hyunjin'le kopuk bir iletişimizlik ve annemin ödül tatlısı cümbüşlerinden bu yana iki gün geçmişti. Ha birde, Hyunjin evine dönmüştü. Çok önemli bir detay tabii, garip bir bunalıma girdiğimi atlayamam. O kadar yaygaradan sonra Hyunjin sadece bir gün kalabilmişti ve kendimi yerin altlarına gömesim gelmişti. Neyim ben Batman mi, Spiderman mi? Sanki dünyayı kurtarırcasına canımı tehlikeye atıp Hyunjin'i kalmaya zorlamıştım. Annesi ve babası hemen yarın sabaha geldiğinde ise benim tüm fiyakam sönmüştü zaten. Donsuz kahramandım ben.

Şimdi ise yine bir okul günü, sıkıcı bir hazırlanma, telaşsız kahvaltı, yavaş adımlar ve okul yolu. Şu iki günde çok çabuk değişen bir rutindi. Okula girdiğim an etrafta gözlerimi dolaştırmam bile nefret hislerimi içimde büyütüyordu. Bok vardı da Hyunjin'e hisler beslemeye başlamıştım. Bok vardı da onu gördüğüm an koşarak merdivenlerden çıkıp sınıfa varmıştım. Koridor boyunca hem kendime, hem Hyunjin'e, hem de koridorda çarpıp geçen herkese Kuzey Tekinoğlu gibi küfürler savuruyordum. Öyle bir şiddet ve öfke dolmuştu içim.

Sınıfa girdiğimde beni karşılayan Felix'e de bir posta küfür savurmuştum. Neyse ki alışıktı, seviyordu bu hallerimi. Çantamı sertçe masaya bırakıp sandalyeye yayıldığımda derin nefesler almaya başladım. "Atlar yine üstünde tepinmiş gibi." dedi Felix, yan ağız bir sırıtışla. Histerik bir gülüş bıraktım. Sınıfa alel acele giren Jeongin yüzünden yüzümdeki sırıtış yerini paniğe bıraktığında kaşlarım çatılmaya başladı.

"Ne oldu lan?" dedim, buradan gitmesini umduğum gür sesimle. Jeongin nefesini düzene koyunca cevap verdi.

"Tuvalette kafam kadar bok var gel bakalım." diyip, beni bir çırpıda kolumdan tutup kaldırınca Felix'de ayaklanmıştı. "Oha ben de bakacağım!"

Jeongin hızlı hızlı konuştu. "Yok kızlar tuvaletinde bok, sen gelemezsin." dediğinde hem Felix'de, hem de ben de şaşkın bakışlar oluşmuştu. Jeongin beni sürüklemeye devam edince, arkamızdan Felix'in gelmeyişiyle rahatça bir nefes verdim. Jeongin boş bir köşeye geçtiğinde durup, sakince bana baktı. Kaş göz işareti yaparak konuşmasını bekledim.

"Bok için çağırmadığımı anladın değil mi?"

"Yok Jeongin malım ben, koşa koşa boku görmeye geldim."

"Mal mısın bok yok burada."

"Lan hasta etme beni niye çağırdın söylesene!"

Jeongin gerilen sinirlerimle panikleyip geri çekildiğinde sakinleşmeye çalıştım. Hata bendeydi, Jeongin'le iletişim kurmak düşündüğümden daha da zordu. Tabii, ben o panik ve akılsızlıkla bunları düşünemeyip başıma belayı almıştım. Jeongin'in etrafı kontrol eden kısık gözlerini takip ettikten sonra bakışları bana döndüğünde ona baktım.

"Hyunjin yılbaşı için evde parti vermek istiyormuş, seni çağırdı mı?"

"Ne partisi ya? Al tombalanı otur evinde. Hyunjin'de salak mı ne?"

"Asıl sen salak mısın Ahrin? Hyunjin seni çağırırsa bu çok büyük bir fırsat demek. Çağırırsa, - ki bundan bize bahsetmedi- seninle yakınlaşmak istediği anlamına gelir. Sende gidersen güzel şeyler olur yani."

Jeongin'in kurnaz bir tilki gibi görünen yüz ifadesiyle, suratımı buruşturup limon yemiş gibi bir ifadeye büründüğümde donuk bakışlarını gördüm.

my sweet neighbor, hwang hyunjin Where stories live. Discover now