alo polis mi?

671 59 30
                                    

Sabahın kör saatlerinde, tüm huysuzluğumun tavan yaptığı sınav günlerinde okula gitmek acayip zordu. Elbette, okul yolunda bana eşlik eden Hyunjin olmasaydı çekilir gibi değildi. Ne ara ona bu kadar tutuşmuştum, inanın bilmiyordum. Sadece yanımda oluşu bile benim o huysuz suratımı neşelendiriyordu. Üstelik kabuğumu kırmaya çalışıp, yumuşak tarafımı açığa çıkarmaya çabalamasına epey gülüyordum. Azimli ve kararlı bir erkek arkadaşım vardı. Takdire şayan.

Tüm haftanın sınavları bir günde çabucak bittiğinde, çizgi filmlerde üstünden kamyon geçip ölmeyen, sadece şekli otoban yolunun izleri gibi olan, ezilmiş karakterler gibiydim. Ruhsuzca kantine inmiş, vişneli meyve suyu almış ve arkadaşlarımı beklemeye başlamıştım. Zilden önce dersten çıkmıştım çünkü derslere katlanma gibi bir tahammülüm kalmamıştı artık.

Sakince meyve suyumu içip baygın gözlerle etrafı izliyordum. Görüş alanıma uzun boylu, kırışık formalı, hatrı sayılır bir yakışıklılıkta biri girdiğinde, başımı kaldırıp gözlerimi ona diktim. Buraya geliyor, bana gülümseyerek bakıyordu. Bana böyle artist bakmaya kim cüret ediyordu da yanıma yaklaşıyordu? Gözlerimi kıstım ve öne eğilerek dikkatli bir şekilde baktım. Yanlış alarm, o zaten Hyunjin'di.

"Neden beni dövecek gibi bakıyorsun?" diyerek yanıma oturmuştu. Nasıl açıklayacaktım saf gibi onu tanıyamadığımı ve karşı cinse karşı saldırgan olduğumu?

"Sen olduğunu tanıyamadım, kafam uyuşmuş."

"Hm, peki neden derste değilsin?"

"Sen neden derste değilsin?"

"Ders beden, yemek için erken geldim. Sevgilimin burada olduğunu bilseydim daha erken gelirdim."

Sevgilim diyor. Manyak mıdır nedir? Yüreğim hopidik oldu resmen. "Sizinkiler nerede?" diyerek elbette konuyu değiştirdim.

"Tuvalete gittiler, masa kapacaktım onlara. Şey diyorum, sizinkilerle beraber mi otursak?"

"Aman! Onlar da niye arkadaş olduysa. Hyunjin, tekrar düşman mı olsak?"

Hyunjin bana resmen 'mal mısın?' der gibi bir bakış attığında, şaka yaptığımı ima eder gibi gülümsemiştim. Gerçekten bu duruma alışmamı falan bekliyordu ama ben yürüyen aşk faciasıydım. Düşmanken işler çok daha iyiydi, en azından bu kadar bocalamıyordum.

Zil çaldığında etrafta bir uğultu başlamıştı. Öğle arası için herkes kantine akın etmişti. Yaylana yaylana gelen Jisung, Minjin ve Felix, bizi gördükleri gibi yanımıza gelmişlerdi. Hyunjin arkadaşlarımın yanında çekingen oluyor, hele ki Felix'in o arsız laflarıyla daha da bir utanıyordu. Bu halini sevmeye başlıyordum. Changbin, Seungmin ve Jeongin'de geldiğinde, Hyunjin utangaçlığını atmıştı. Yemek yiyerek sohbet etmeye başlamıştık.

"Changbin düzgün ye şunu!" diye çıkışan Seungmin, Changbin'in üstüne döktüğü kırıntıları temizlemeye çalışıyordu.

"Matematikten on aldığımdan beri düzgün çalışmıyor kafam." diyerek dalgın bir şekilde yemeğine devam etti Changbin. Felix şaşırmış gibi öne eğildi.

"On mu? Sayısalcı değil misin oğlum sen?"

"Kanka sayısal da para var dediler diye, yoksa bir bok yaptığım yok benim."

"Büyük strateji Changbin." diyip güldüğümde, o da onaylamıştı beni.

"Ee, sömestr da ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sordu Jisung. Söze atladım.

"Sanırım ailecek kış tatiline çıkacağız. Babam bir haftalık izin almış, gezeriz diyor."

"Nereye, ne zaman, nasıl?" Hyunjin ardı ardına sorduğunda, hangisini cevaplayacağımı bilemeyerek afalladım.

my sweet neighbor, hwang hyunjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin