14. Bölüm

130 14 6
                                    

Oy verir misiniz :)

Her zaman kendi içimde bir iç savaşım vardı. Bu belki yalnızlıktan belki de benden kaynaklıydı, buna kesin karar veremezdim. Ancak ne olursa olsun, her zaman kendi kendime düşünüp halleden ben, arkadaş dediği bu iki kişiye güvenip içimi açamama sebebimi anlayamıyordum.

Korkuyordum. Ya gerçekleri öğrenip benden uzaklaşırlarsa, ya onlarda diğerleri gibi beni 'ucube' gibi görmeye başlarlarsa?

Annem, zihnime öyle bir işlemişti ki, ne yaparsam yapayım söylediklerini ezip geçemiyordum. Kendi içimde savaş veriyordum. Ama bu savaşın kazananı hep ikinci seçenek oluyordu.

Vance'ye anlat.

Vance'ye anlatma.

William'a da anlatmak istiyordum, ancak bu konuda kararım ilk Vance'ydi. İçimde bir yerde onu daha yakın hissediyordum. Sanki hep yanımdaymış, hep içimdeymiş gibi.

Kalbim rahatsızlandı.

Annemin öz evladı olup olmama sorunu ve şu hala çözemediğim not meselesi kafamın içerisinde sürekli dönen bir konuydu. O kadar çok üzerine yorumlamıştım ki, yorumları bile unutmuştum. En sonunda bir müddet bu konuda düşünmemekte karar vermiştim, yoksa kendi iç savaşımdan yaşadığımız durumları takip edemeyecektim.

Şu an William'ın topladığı erikleri yiyorduk, Vance ve William karşımda oturmuşlardı. Sallanan ve artık beni kusma noktasına getiren -ancak yine de direndiğim- bu saman dolu arabanın içinde uzun bir süredir gidiyorduk. Evden kaçarken gün henüz yeni ağarıyordu, şu an ise güneş tam tepedeydi. Karnımızı -tekrardan- erik ile doyurmaya çalışıyorduk.

"Ne zaman bitecek bu yolculuk?" diye sızlandım. Çünkü biraz daha gidersek, kusmuk olan samanlar ile yola eşlik edecektik. Vance, William'ın üzerinden geçti ve dizlerinin üzerinde doğrularak arabanın dışından çevreye bakmaya başladı. Onu izlediğimde, ilk gülen yüzü soldu, ardından rengi attı.

"Kentteyiz." dedi uzun bir sürenin ardından.

"Dostum zaten her yerde kent var, önemli olan hangi kentte olduğumuz." dedi William. Olayın dalgasındaydı ve Vance'nin yüzünü görmüyordu. Endişeyle Vance'nin yanına gidip elimi omzuna koydum.

"Sorun ne Vance?" dediğimde dönüp bana baktı. Gözlerinde gördüğüm şey beni bozguna uğrattı. Kendi gözlerim dışında ilk defa birinin gözlerinde, acı çığlıkları görebildim. Ama bu o kadar kısa sürdü ki, o kısa süre bile beni alt üst etti.

Onun da kötü bir geçmişi var, bu kentte her ne varsa bu ona geçmişi anımsattı.

Zorla gülümsedi ve elini omzunun üzerindeki elimin üzerine koydu. "Sorun yok İnci Tanem. Atlayalım burada." dedi ve bizi çekerek en uc kısıma getirdi. İlk o atladı ardından biz.

Geçmişini saklayan tek kişi ben değilim.

"Şaka mı bu?!" diye çığlık atan William'a döndüm. Sorun neydi anlamıyorum, kente her bakan farklı bir tepki veriyordu. Diğer kentlerden bir farkı yoktu gördüğüm kadarıyla.

"Gerçekten sorun ne?" dedim.

"Kral Miller'ın sarayının olduğu kente geldiğimize inanamıyorum!" diye çığlık atınca yüzümü buruşturdum.

"William bağırmayı kes artık, Vance iyi misin?" diye Vance'ye döndüm. Kente doğru yürüyorduk ama yüzü hala solgundu. Beni kolunun altına çekti ve gülümsemeye çalıştı.

"Bir hırsızın kralın kentine gelmesi çokta kolay bir durum değil bence İnci Tanem." dedi. Sorun bu değildi. Gizliyordu. Bizden gizlediği bir şey vardı.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now