10- what a wicked thing to do, to make me dream of you

1.4K 176 62
                                    

Onu kendime ve aynı zamanda anonim kişiliğime aşık ederek kafasını karıştırmaya çalıştığım günlerden birindeydik.

Changbin'le çoklu spor sınıflarının önünde durduğumuzda kimseye görünmemeye çalışarak bakışlarımı futbol sınıfında hızlıca gezdirip geri çekildim.

Changbin tuhaf tuhaf bakıyordu bana. Sonrasında bakışları benden çekilip arka tarafıma kaymış ve orada oyalanmıştı bir süre. Odaklandığı yere baktığımda ise Felix'i görmüştüm. Tam ona dönüp sırıtacakken gelen kişileri görmemle Changbin'i kendime çekmiş çabucak havuzun olduğu sınıfa girmiştik.

Fakat daha soluklanmadan ani bir şok dalgasıyla gözlerimizi kapatıp arkamıza dönmüştük. Çünkü Minho ve Jisung öpüşüyordu. Bizi gördüklerinde onlar da saklanmıştı hemen.

"Biz bir şey görmedik siz devam edin." diyen Changbin'le içinde bulunduğum ortam yüzünden gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum.

Kısıkça gelen boğaz temizleme sesiyle önümüze dönmüştük tekrar. İkisinin kızarmış yüzünde çok fazla oyalanmadan gözlerimi başka taraflarda gezdirmiştim. Onlara bakarak utanmalarını istemiyordum, eminim ki kendi arkadaşlarından bile gizledikleri bir durumdu. Ki Chan'in kendini homofobik gibi göstermesini göz önünde bulundurursak muhtemel bir olaydı.

"Aramızda kalabilir mi? Ne isterseniz yaparım." Jisung'du konuşan. Sesi üzgün ve korkmuş görünüyordu. Kafamı iki yana salladım. "Gerek yok, unuttuk bile." Samimi olmaya dikkat ettim. Changbin'i dürttüğümde beni onaylayarak kafasını sallamıştı.

Minho'ya geçenki konuşması yüzünden gıcık olsam bile bunu asla söylemezdim kimseye. Zaten benim anonim kişi olduğumu bilmiyordu. Onları daha doğrusu Jisung'u rahatlatmak için zaten kamera olmadığını ve rahatlatıcı birkaç şey daha söylemiştim, konuşmamızın ardından teşekkür ederek gitmişlerdi.

Sınıfa birkaç kişi daha girip yüzmek için hazırlandıklarında onların yarışa katılan öğrenciler olduğunu anlamıştım. Birkaç gündür aklımda olan bir başka planı uygulamak için ona mesaj yazdığımda gergindim.

flechyun:
senin şu bahsettiğin
güzel çocuk bu mu
ondan daha güzel olduğumu
söylerken ciddi değildim
ama gerçekten öyleymiş

Dudaklarımı ısırırken kendimi onun dediği gibi gerçekten psikopat gibi hissediyordum ama benden şüphelenmemesi için bunları demek zorundaydım.

bchan:
neredesin şu an

flechyun:
basit numara
ama yemezler
dediğin kişi oysa
havuzun olduğu sınıfta
beni de boşver

Mesajıma görüldü attığında telefonu direkt Changbin'e vermiş ve anlaştığımız gibi konuşmasını söylemiştim. Üzerimdeki gömleği çıkartıp altıma şort geçirmiş bileğimi de hemşireden aldığım su geçirmeyen bandajla sarmıştım. Havuza sadece bacaklarımı sokacağım için duş almayı boşverdim ve çıktım odadan.

Havuzun yanına geldiğimde etrafa kısaca bir bakış attım. Henüz gelmemişti. Yüzmeye devam eden kişiler umrumda bile olmazken bacaklarımı yavaşça suya sokup oturdum. Çok uzakta olmayan seyirci sandalyelerinde oturan Changbin'e bir bakış attığımda telefonumdaki bakışları beni bulmuş ve göz kırpmıştı.

Tam o an açılan kapıdan içeri giren kişilerle titredim. Chan önde Jeongin ve Felix arkasında ilerlerken birkaç saniye göz göze gelmiştik fakat hemen çekmiştim bakışlarımı.

Keşke saçlarım biraz daha uzun olsaydı, üzerim çıplakken utançtan kafayı yemezdim böylece.

Jeongin beni görüp koşarak yanıma gelmiş neşeyle "Naber?" demişti. Gülümsedim. Tatlıydı. "İyidir, senden?"

"Aynısından."

Havadan sudan başlayan konuşmamız devam ederken arada bir ona bakıyordum. İrkildiğinde direkt telefona bakmıştı, o an anlamıştım Changbin'in ona yazdığını.

Bu kadar emin konuşmam elbette saçmaydı ama Changbin'e harfi harfine ne söylemesi gerekiyorsa hepsini anlatmıştım. Kirli oynuyordum, evet.

Jeongin arkadaşlarının yanına gideceğini söylediğinde vedalaşmıştık. Changbin'e baktığımda klavyede gezinen parmakları bir başka mesajı yazdığını gösterirken iç çektim. Şu an da anonim kişiliğimin güya onu kıskandığını belirten bir şeyler yazıyordu. Çok geçmeden Chan de mesaj yazmaya başlamıştı. Kendimi ruh hastası gibi hissetsem de neler yazdığını deli gibi merak ediyordum.

Ayaklarımı suyun içinde ritim tutarak oynattığımda "Hey, sen şu meşhur yüzme takımının kaptanı değil misin?" diye bir ses duymamla benden birkaç santim uzakta havuzun kenarlığına tutunan çocuğa baktım. Islak sarı saçlarını geriye tarayıp bakışlarını üzerimde gezdiriyordu.

"Öyleydim." diye düzelttim onu. "Şimdi sadece izleyiciyim."

Anladığını belirten bir kafa sallayışıyla bana ve eski yüzme ekibime ne kadar hayran olduğunu anlatmaya başlamıştı. Gülerek teşekkür ettiğimde o yüzmeye geri dönmüş ben de bakışlarımı çekmiştim ondan. Fakat gülüşüm bir anda kesilmişti.

Çünkü dik bakışlarını inatla yüzümde tutan Chan'le göz göze gelmiştik. Yüzündeki ifadeyi anlayamıyordum. Garipti. Belki de adımı bile bilmeyen ve hiç konuşmuşluğumuz olmayan birini düşünürsek bu gerçekten de garipti.

Dalıp giden bakışlarım onun yeniden telefonuna bakmasıyla Changbin'e çevrildi. Telefonumu cebine atmış ve kollarını birbirine bağlamıştı. Bu da demek oluyordu ki az sonra çok tehlikeli şeyler olacaktı.

En son mesaj; soyunma odasına girip gözlerini kapatması ve arkasına hiç dönmemesiydi.

Öyle de olmuştu. Çaktırmadan ona baktığımda arkadaşlarına bir şeyler söyleyip soyunma odasına gitmişti. Jeongin ve Felix ayaklanıp spor sınıfından çıktıklarında derin bir nefes alıp bacaklarımı sudan kurtarıp Chan'in peşinden gittim.

Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken askılıktaki gri uzun bir kapüşonluyu kafamdan geçirdiğimde saçlarımı kapüşonun içine sakladım. Metal dolapların arasından geçtiğimde onun biraz ilerde arkasına dönük bir halde durduğunu gördüm.

"Geldin." demesiyle adımlarım durmuştu. Sesimi çıkarmadım.

"Seni görebilecek miyim?" Yine konuşmamıştım. Bunun yerine hemen dibinde bitip elimi gözlerinin üzerine kapattım. Etrafında dolanıp tam karşısına geçtiğimde ise yakınlığımız yüzünden hissettiğim sıcaklık ve burnuma dolan hoş kokuyla nefesimi tuttum.

Yüzüm zihnimden bağımsız ona daha da yaklaştığında dudaklarımız arasında çok az mesafe vardı ve sıcak nefesi dudaklarıma vuruyordu. Pişman olacağımı bilsem de mesafeyi sıfıra indirdim ve dudaklarımı onunkilere bastırdım. Elim hâlâ öylece onun gözlerinin üzerindeyken dudaklarım da aynı şekilde hareket etmeden onun sıcak dudaklarının üzerinde duruyordu.

Saniyeler geçip giderken ondan ayrılıp yüzüne baktım. Sonrasında zaten sesimi duymadığı için fısıltıyla çıkan sesimle "Gözlerini açarsan seni mahvederim." demiş ve tekrar arkasına geçmiştim. Ellerimi çekmemle koşmam bir olurken uzun dolapların arasından zikzak çizerek odadan çıkmış ve nefes nefese hırkayı rastgele fırlatmıştım.

Tekrar aynı yerime otururken bakışlarım az önce onun yüzünde olan elimdeydi. Göğsüm hızla inip kalkarken sinirle kasıldım. Çünkü ben onu öptüğüm için hiç pişman olmamıştım.

**

bolumu yazarken
canim cikti
cok uzun bir bolum
olmus imdatt

wicked game, hyunchan✓Where stories live. Discover now