14

60 4 1
                                    

Ortak salondan çıktığımızda nabzım ağzımda atıyordu. Kalbimin nerde attığını söylememe gerek yok herhalde .

Ne biçim bir kan taşıyordum ben damarlarımda ?

İçten içe inledim. Tom zaten benimle ilgilenmiyordu.

Ne yazık. Bu ne mızmızlık.

Kahvaltı için yerimizi aldığımızda yapabildiğim bir kadeh soğuk su içmek oldu. Sanki içimde yanan alev sönecekmiş gibi.

Dalgalı saçlarımı elimle düzeltip tabağımla ilgilendim. En azından denedim. Daha sonra gözüm iştahlı Tom'a kaydı.

İlk defa böyle görmüştüm onu. Rahattı. Çok rahattı.

Kana susamış birine göre hem de.

Aniden göz göze geldik. Gözünü kaçıran o oldu. İrkilmiştik.

Tanrım. Merlin. Papa...

Kaynayan midemi kahvaltıyla bastırmaya çalıştım.

Evet, sadece çalıştım. Gerginlikten midem bulanıyor, stresten ellerim titriyordu.

Riddle bunu fark etmiş miydi emin değilim ama ara sıra baktığımda göz göze geliyorduk.

Tam anlamıyla ölümü bekler gibi geçmişti dakikalar.

Nihayet bu fasıl son bulmuştu ve biz hedefe doğru adım atmıştık.

Yani ben. Planı çok klişe bulduğum için doğaçlama yapacaktım. Riddle için fark etmezdi. Yeter ki işi olsundu. Yine de itaat itaattı.

Kalabalık salondan sessizce çıktığımızda Riddle kütüphane de olacağına dair bir şeyler mırıldanarak merdivenlere yönelmişti.

Ben ise odak noktamı hedefe çevirmiştim.

İşte tüm güzelliği ve çekiciliği ile Angelina orada duruyordu. Tom onunla ilgilenirken gerçek duygular beslemeye başlasaydı bu benim sonum olurdu. Gerçekten bir an bile olsa onu istemiş olabilir miydi ?

Kendi gibi kızlarla durmuş gülüşüyordu.

Ne çabuk kaynamıştı bu insanların arasına?

Neyse ki samimiyetleri uzun sürmeyecekti.

Arkadaşları yokluğuna alışırdı elbet. Ve tabii okulda ki herkes.

Göz göze gelene kadar orada ne kadar dikildiğimi ve dik dik baktığımı idrak edememiştim.

İnci gibi dişleriyle bana gülümsediğinde soğuk şekilde karşılık vermiştim.

Sıradaki kurbanın ayağına kadar gelmiştim resmen ve yapacaklarıma sırf Riddle için katlanıyordum.

Aşkım beni deliye mi çeviriyordu...?

Yavaşça yanına gittiğimde ya bir sona erecekti her şey ya da yeni bir başlangıç olacaktı.

Gerginliğimi belli etmeden fazla da samimi olmadan yapacaktım bu işi.

"Selam Bella, yüzün biraz soluk gibi iyi misin?" ne kadar da umrunda.

Göz devirmemek için derin bir nefes aldım yanında ki kızlar tüymüştü hemen. Ah ne hoş.

"İyiyim, her zaman ki halim işte." ne yalan söyleyeyim öyleydi.

" Anladım, bir şeye ihtiyacın olursa konuşabiliriz Bella. " tatlı sesiyle iyilik meleği olduğunu sanıyordu. Aslında dedim içten içe. Objektif bakarsak öyleydi. Ama bakmayalım biz.

Elini omzuma koyup hafifçe okşadı. Aman tanrım. Katiline dokunmak nasıl bir histi acaba?

Düşünme Bella! Belki sende katilin olabilecek biriylesindir. Sakın düşünme. Devam et.

" Aslında, konuşup konuşamayacağımızı sormak için rahatsız etmiştim seni."  rahatsız mı ettim? Oh olsun sana.

" Hah, tabii ne konuda konuşmak istiyorsun?" ilgisini çekmiştim şimdi. Tek kaşını kaldırıp merakla bakıyordu.

"Göl kenarına gitmemizin bir sakıncası var mı? Biraz özel bir konu da" kabul edeceğini bildiğim için gerisi çorap söküğü gibi gelecekti.

" Gidelim, açık hava sana da iyi gelir." tüm enerjisiyle beraber beni de göl kenarına götürdü.

Kafamda uydurduğum tüm kavgaları kazanmıştım sıra dile dökmekteydi.

Riddle'ın meşhur ağacının altında oturduğunda gözümün seyirdiğini hissettim.

Burayı nerden biliyordu? Yoksa Riddle onu buraya mı getirmişti?

" Baksana bu ağaç ne kadar büyük, ayrıca gölgesi çok serin. Tom yerini iyi biliyormuş" gülümsemeye çalışarak yanına oturdum.

Beni bile getirmemişti buraya. Fingirdemek için Angelina 'yı getirmişti ama.. Gözlerim acıyordu.

Kalbim de acıyordu. Göle çevirdim bakışlarımı.

" Ona karşı bir şey mi hissediyorsun Angelina? " evet sohbeti buradan açacaktım.

Yüzü kızarmıştı. " Bana karşı çok nazik biri. Oldukça yakışıklı ve aramızda kalsın - " diyerek bana doğru eğildi. Her kelimesi beni kamçılıyordu.

"İlk öpücüğümü burada verdi bana. Bu ağacın altında. "

Hayır. Yalan. Riddle bu kadarını yapmış olamazdı. İç sesimle beraber kendimi de katledecektim şimdi.

" Öyle mi, aranızda bu kadar gelişme olduğunu bilmiyordum." dedim. Tıslamış da olabilirim.

" Bence söylememesi iyi olmuş. Utanırdım çünkü. " güzel gözleri ışıldarken titredim.

Öfke. Hırs. Kıskançlık. İntikam.

Tüm duygular beni tam anlamıyla çarmıha germişti.

"Senin onu sevdiğini biliyor mu peki?"  daha neler öğrenecektim ki gözüm kesmiyordu.

Cıvıl cıvıl hava modumla birlikte kapanıyordu sanki. Hafif bir meltem esmeye başlamıştı.

Elimle asamı kavradım.

"Hiç söylemedim ama anlamıştır o. Yeşil gözlerinden bir şey kaçacağını sanmıyorum" dedi. Hah.

Keşke yerinde olabilseydim. Keşke o öpücük benim olsaydı. Elleri benim saçımda dolansaydı. Keşke.

O kız ben olsaydım Angelina.

Ben olmalıydım. Hayatımın yarısını ona adamışken ben olmalıydım.

Kendime gelmem gerekiyordu.

" Evet Tom çok zeki. Kime güvenip iş yapacağını iyi bilir" dedim meydan okurcasına.

"Anlamadım?" dedi sorarcasına. Zaten ne bekliyordum senden...

Güzel olduğu kadar salaktı anlaşılan.

Kudurukluğumu kenara bırakıp elimi boşver dercesine salladım.

" Ee, sen ne konuşmak istiyordun?"

"Hah, Tom diyordum aslınd-" aniden ayağa fırlayıp göle koştu.  Lafı ağzıma tıkmıştı.

"Baksana su gümüşe dönmüş, bu demektir ki dolunay yakında Bella!" arkası bana dönük ağzında geveleyip duruyordu bir şeyler.

Tam sırasıydı. Şuan işini bitirebilirdim. Gözüm dönmüş gibiydi. Riddle için değil kendim için yapacaktım artık. Fırsat bu fırsattı.

Kavradığım asayı havaya kaldırıp sözleri mırıldanacaktım ve bum!

"S-"

Durdum. kolumu tutan soğuk elle lafım ağzıma tıkılmıştı.

Elin sahibine baktığımda onu burada beklemiyordum...

Siktir !

Secret Love / Tom & Bellatrix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin