Bölüm 6 (Final)

81 62 14
                                    

O adam Merih'ti. Evet. Laborotuvar patlamasında ölmüş bildiğimiz Merih.

🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪

Aslında bakılırsa, herkes bunu yeni öğreniyordu. Ali şüphelilerin evlerini araştırırken, nasıl oldu hatta kendisi bile bilmeden Murat babasının ölmediğini, ABD-de yaşadığını söylemişti. Murat'a gelince, kendisine göre hayatının en ağır suçunu yapmıştı. Dedektife demişti. Babasını ifşalamıştı. Bundan sonra Murat'ı babası hakkında sorguya çekmiştiler ve cevap vermeyince Ali onu iyice yumruklayıp gözlerini morartıkktan sonra birkaç kelime söylemişti.

Murat'ın ağzından aldıkları buydu: Babası kılık değiştirerek ABD-ye gitmiş ve kendisini oranın vatandaşı gibi göstermişti. İsmi John Arshley'di. Ali ve Demir'e gelince, o adam ne Merih, ne de John'du farkı yoktu. Onlar ona sadece "seri katil" diyordular. Merih, (ya da ingiliz John) sadece Kamil'i değil, yardımcısı Gülşen'i bile öldürmüştü. Biz fazla konuşmayalım. Bunların hepsini katilin ağzından duyalım.

Merih suçunu itiraf ettikten sonra dediklerinden:

"Benim hakkımda çoğu bilgileri biliyorsunuz. Bunun için kendimi tanıtmama gerek yok. İstediğiniz gibi, hiçbir yalan demeden sohbete başlıyorum.

Oğlumu suçlamıyorum. Aksine, ona minnettarım. Çünkü ne kadar zamandır korku içinde yaşıyordum. Zaten beni bulacağınıza adım gibi emindim. Böyle korku içinde yaşamaktansa hapiste uyumak daha iyi.

Bir gün, Çinden 5 tane iksir sipariş etmiştim işimle alakalı olarak. Onlar geldikten sonra denemeler yapıyor, yemek yemiyor, hatta uyumuyordum bile. Bir farenin üzerinde inceliyordum iksirleri.

Elimde bıçak vardı. Neden almıştım, hatırlamıyorum. O sırada Kamil-"kaç gündür uykusuzsun gel biraz dinlen ben bakarım" dedi. Konuşmak istemedim ve bunun için bıçak olan elimi ona taraf uzatıp "hayır" demek istiyordum ki, bıçak göğüsüne saplandı. O aramızda 2 adımlık mesafe vardı, kafamın üzerinden iksirlerin etkisine bakıyormuş demek. Bu, hayatımın en büyük ve bağışlanmayacak hatasıydı. Çabukça bıçağı çıkardım ve o sırada elinde 2 bardak çayı olan yardımcım Gülşen içeriye girdi ve önce benim kanlı bıçağıma, sonra yerde kanlar içinde oturmuş Kamil'i gördü.

"KATİL! BEN HEMEN POLİSİ ARAYACAĞIM!" dedi. Tabii ki, biraz daha kızmıştım. Onu ölümle hedeleyerek odasına gitmesini dedim ve benden korkarak sözümü dinledi. Onun arkasınca gittim. Odasının anahtarlarını hep ben saklıyordum. Kapısını dışardan kilitledim ve yeniden labarotuvoruma gittim.

Kamil sadece kan kaybediyordu. Ölmemişti, yaşıyordu. Onun koluna girdim ve en aşağı kata götürdüm. Yukarı çıkarak Gülşen'in kapısını açtım ve labarotuvarıma getirdim. Burada bir zamanlar ben ve Kamil'in yaptığı 6 adet dinamit vardı. Onları kurdum. 5 dakikadan sonra patlayacaklardı. Acele etmeliydim. Kapıyı kilitledim ve Kamil'i arabama götürdüm. Hastaneye gittik. O sırada dinamitler artık patlamış olacaklardı.

Herkes benim öldüğümü sanmıştı. Aksine, hayır ölmemiştim ve Kamil'le hastanedeydim. 1 hafta sonra iyileşti ve gelip onu evine götürdüm.

Kendimi gizlemeye çalışıyordum. Benim varlığımı sadece oğlum ve Kamil biliyordu.

Artık benden soğumuştu Kamil. Hep ne yaparsam beni ifşalayacağını söylüyordu. Buna katlanıyordum.

Bir gün davamız çıktı. H²O-dan konuşuyorduk. Kendi fikirlerinin doğru olduğunu kabul etmemi istiyordu. Yine ifşalayacağını söyledi beni. Saçmalık. H²O yüzünden kim kimi polise verirdi ki?

Onun ofisi vardı. 'Discovers'. Artık onu öldüreceğime karar verdim. Kendisinden önce onun odasına girdim ve dolabın arkasına saklandım. Onu öldürürsem bir defalık bu tehtitlerden yakamı sıyıracaktım.

O elindeki kağıtlara baka-baka içeriye girdi. Yerine oturdu. Arkası bana dönüktü. 10 dakika bekledim. Artık ofisin kapanmasına 3 dakika vardı. Acele etmeliydim. Yavaşça arkadan ona yakınlaştım. Beni duymasın diye hatta nefesimi tutmak zorunda kalmıştım. Elimdeki kumaşla gözlerini sıkıca kapattım ve bıçağı ilk yaralanan yerine- göğsüne sapladım. 2-3 defa sapladım, çizgiler attım ona cezasını vermek için. Ona acı çektirmek istiyordum.

Artık ofis kapanmıştı. İçeride sadece ben ve o vardık. Kumaşı onun gözlerinden açtım. Hiçbir iz bırakmak istemiyordum. Şansım getirmişti, onun odası 1.ci kattaydı. Pencereden atladım ve o sırada eldivenimin parmağı sıkıştı. Çekip parmağımı kurtardım, ama eldivenin parmağını yırttım. Düşündüm ki, bu eldivenin parmaksızını Kerim'e vermiştim. Tüm suçu onun üzerine yıkacaktım.

Koşuyor, koşuyor, koşuyordum. Kerimlerin caddeden geçiyordum. Peçeteye sardığım bıçağımı onların çöl kapısının borusuna attım.

Eve geldikte eldiven ve kumaşı siğirmeye attım, yarın sabah 8 uçağına bilet aldım. Ben buralardan yok olmalıydım.

Sonda itiraf ediyorum ki, pişmanım. Ama çok geç... Her cezaya layıkım..."

Kerim:"Hastaneden eve gönderdiler beni. Gelince borunun kesik olduğunu gördüm. Sadece içine bakmak istedim. Ve o gün, elimde o eldivenler vardı.

Aslında ben Kamil'i uyarmıştım. Ondan küsmeğim boşa değildi. Ama yine de, arkadaşımdı, huzur içinde uyusun...."

Melek:"Abimin katili! İster beni öldürün, parça-parça yapın, ama bu adamın hakkını helal etmeyeceğim!...."


SON.........

🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪🔪




Yeniden herkese merhabalar! Hikayemiz nasıldı? Bekliyor muydunuz, katilin Merih olacağını? Yıldız patlatmayı unutmayın! Okuduğunuz için çook çok teşekkürler! Başka hikayemde görüşmek üzere!

Ofisteki katilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin