intihar edemeyecek kadar korkaktı, yaşayabilecek kadar cesaretli değildi

2.4K 277 230
                                    

01.02.2023
İyi okumalar






Han Jisung.

Karanlık odanın bir köşesine sinmiş sadece duruyordu. Gecenin bir yarısı; kimisi uyumuş, kimisi telefonuna bakıyordu. O ise gözlerinin alıştığı bu karanlıkta ruhsuz bir biçimde odasındaki her bir ayrıntıya bakıyordu.

Niye uyumuyordu, uyuyamıyordu kendi de bilmiyordu. Çok düşünmekten mi, hiçbir şey düşünmemekten mi? Kendisine bu ironik durum çok komik gelse de gülmedi. Ama ne kadar saçma değil mi? Ya aşırıydı ya da hiçti.

Gözleri yavaşça bakmaktan sıkıldığı telefonuna kaydı. Eline alsa ne olacaktı? Ne yaparsa yapsın yine gittikçe büyüyen bir sıkıntı. Kafasını dağıtmayacaktı, kendini düşüncelerden uzaklaştırmayacaktı. Onun sıkıntısı dışarıyla değil kendiyleydi hoş. Bundan mıdır bilmez her şeyden bezmişti zaten. Telefonundan, iş yerinden, arkadaşlarından, dışarıdan, evden, kendinden... Bu demek değil onları sevmiyor. Sadece bezmişti. Sıkılmıştı.

Sıkılmak.

Sahi bir şey içten içe onun kalbini sıkıyordu.

Ama bilmiyordu.

Ne biliyordu ki o?

Tek bildiği göğsünün tam ortasından yayılan, tüm vücuduna acı veren bir baskıya sebep olan o sıkıntıydı. Varlığını biliyordu, nedenini değil. Keşke onu da bilmeseydim diye düşündü.

Titrek bir nefes alıp avuç içlerini sertçe kafasının iki yanına bastırdı.

'Düzel, ne olursun düzel.'

Ne kadar sert bastırırsa bastırsın düzelmedi. Yanlışlıkla mahvettiği hiçbir şey düzelmedi. Belki ağlarsam geçer hepsi dedi. Ağlayamadı. Gözleri dolsa da yaşlar bir türlü gözünden düşmedi. Gözyaşı kanallarının tıkanıp olup olmadığını düşündü. Bunun için doktora gitmeyi yapacakları ama asla yapmaya enerjisi olmadığı kafasındaki o listeye yazdı.

Cidden niye hiçbir şeye enerjisi yoktu ki? Hiçbir şeye hevesi yoktu. Her şey -kendinden çok sevdiği şeyler bile- midesini bulandırıyordu. Şirkette olmak istemiyordu, evde olmak istemiyordu, dışarıya çıkmak istemiyordu. O zaman nerede olacaktı? Nereye aittiydi de kendini bu kadar boktan hissediyordu? Neden hiçbir şey yapmasa da üstünden tonlarca ağırlıkta tırlar geçmiş gibi hissediyordu?

İnanın o da bilmiyordu. Bilmemezlik kısır döngü gibi onu daha da sıkıntıya sokuyordu.

Elleri fark ettirmeden başındaki baskıyı azaltmıştı. Bir elini yavaşça bulanan midesine götürüp bu bulantının bitmesini dileyerek baskı uyguladı. Diğer kolunu ise titreyerek kendi etrafına sardı. Kendi yaptığı hareketle gözleri yine doldu. En çok böyle anlarda yalnız olduğunu hissederdi zaten. Kimse onu anlamıyordu. İçindeki şeyi bilmiyorlardı. Onu anlamıyor, yargılıyorlardı. Onun üzerine geliyor, onu üzüyorlardı.

'Farkındaysan hep bir bahanen var!'

'Seninle artık yakın olmak istemiyormuş.'

'Asıl dışlanan sen değilsin, o.'

'Sana kırgınım.'

'Arkadaş olmamız yakın olduğumuz anlamına gelmiyor.'

'Ben ölünce mi buraya gelmeyi düşünüyorsun?'

Ve daha nicesi...

Hepsinin de nedeni kendiydi. Hiçbirini istememişti ama. Neden istemediği şeylerin sonuçlarına katlanıyordu? Bahane üretmiyordu. Onların bahane dedikleri şey kendisinin en büyük düşmanıydı, bunlara sebep olandı, kendisini dibe çekendi. Anlamıyorlardı. Bahane deyip geçiştiriyorlardı. Fazla düşünmeden söyledikleri tüm sözler sonsuza kadar sıkıntısının bir parçası oluyordu. Sıkıntısını büyütüyorlardı. Jisung her şeye zarar veriyordu. Kendisine de veriyordu.

Eziyet gibiydi her şey. Her gün zamanın geçmesine neden olacak bir şey yapmaya çalışırken daha da tiksindi. Sevdiği hiçbir şey haz vermedi. Hepsini içi boş şekilde yaptı. Konuşmak istedi, sonra istemedi. Sorunlarının en büyüklerinden biri buydu. Hiçbir şey istemiyordu. Sevdiği ve sevmediği şeyleri yapmak, dışarı çıkmak, telefona bakmak, kitap okumak, müzik dinlemek, birileriyle konuşmak, birilerini dinlemek, evde durmak, uyumak, uyumamak, nefes almak, nefes almamak... Hiçbirini istemedi. İstememeyi bile istemedi. Ruhsuzun teki gibiydi. Yaşam sevinci elinden alınmıştı sanki. Aldığı nefes asla ciğerlerine yetmiyordu. Gerçi o nefes almaktan da yorulmuştu.

Tırnaklarını fark ettirmeden derisine geçirdi.

Bulantısının geçmesini diledi. İçindeki sıkıntının gitmesini diledi.

Yok olmayı diledi.

Sanki hiç var olmamış gibi yok olmayı. Bu dünyadan tamamıyla silinmeyi. Kimsede hatırası kalmasın istedi. Acısız bir şekilde, fark etmeden bir hiç olmayı diledi.

Bulantısının bitmesini istedi.

Göğsündeki baskının yok olmasını diledi.

Jisung intihar edemeyecek kadar korkaktı, yaşayabilecek kadar da cesaretli değildi.

Ta ki cesaret edip de o bir adımı atarak binadan aşağı düşüne kadar.

Tam istediği gibi olmasa da bulantısı bitti, baskı yok oldu.

Han Jisung bir hiç oldu.



01.02.2023
Bu bir intihara teşvik bölümü değildir!!
Burası benim sizin hepimizin içini dökebileceği bir yerdir.
Kendinize iyi bakın
💗💗

nelumbo Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin