Bölüm/2

12.2K 646 127
                                    

_______

Vücudumda olan sızılar artarken gözlerimi aralamaya çalıştım, ama olmuyordu sanki gözlerim sıkıca bağlanmıştı. Yine de kendimi
Zorlayarak gözlerimi yavaşça ve kısık bı şekilde araladım. Bir kaç saniye boş boş duvara bakındım, ardından gözlerimi etrafta gezdirerek nerde olduğumu anlamaya çalıştım. Hapishane'nin reviriydi sanırım.

Aniden açılan kapıyla içeriye giren beyaz önlüklü adamı süzdüm. "Baran, uyanmışsın nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun? Dün koğuşta bayılmışsın yani kiminle ne oldu bilmiyorum ama daha dikkatli olmalısın kolunu incitmişsin biraz sarılı dursun 1-2 gün ayrıca karnından da çok darbe almışsın sana merhem vereceğim her gece yatarken sür ağrılarını alır, ve ağır şeylerle uğraşma bol bol dinlen ve öğünlerini kesinlikle atlatma"

Nefes almadan konuşan doktora nasıl baktım bilmiyorum ama gülmesiyle tebessüm etmeye çalıştım. Yine de kendimi zorlayarak dudaklarımı aralayıp doktoru onaylayarak kafamı salladım. "Birazdan geleceğim bu süreçte sende toparlanmaya başlasan iyi edersin kapıda gardiyan arkadaş seni koğuşa götürecek"

"Teşekkür ederim şimdi kalkarım"
Aslında hiç istemiyordum, oraya gitmek yine aynı şeyleri yaşamak biliyorum çok kötü şeyler olacaktı yine aynı şeyleri yapacaktı o adam bana hak edecek ne yaptım bilmiyorum...

Daha fazla oyalanmamak için kendimi yine bilmem kaçıncı kez zorlayarak kalkmaya çalışırım, yarı oturur pozisyona gelerek bir süre karnımı okşarım açıp baktığımda neredeyse ağlayacaktım koca koca morluklar oluşmuş hatta neredeyse yeşil rengine dönmek üzereydi, hadi ama Baran bu senin ilk dayak yemen değil alışacaktın buna da.

Yataktan tamamen kalkarak üzerime kendi kıyafetlerimi giyinmeye başladım altımı da çıkarıp giyerken duyduğum ıslık sesiyle irkilip arkamı döndüm, kalbim göğüs kafesimi zorluyordu sanki Tahsin denen gardiyan kollarını göğsünde birleştirmiş beni süzüyordu.

Piç kurusu yiyecek gibi bakıyordu, hemen üzerimi düzeltip titreyen ellerimi durdurmaya çalıştım, ilk geldiğim zaman gördüğümde yanımda birileri vardı, korkmuyordum ama şimdi... Boğazımı temizleyerek ifadesiz durmaya çalıştım.

"Hazırım ben gidebiliriz."
Yanına adımlayarak kafamı ondan tarafa çevirmeden kapıyı açıp dışarıya adımladım, kolumu tutup sürükler bı şekilde beni ittirerek koğuşa doğru götürmeye başladı, her adımda sanki iğne batıyor gibi hissediyordum.

Geldiğimiz zaman elimi bırakıp koğuşun kapısını büyük bir gürültüyle açtı kapının açılmasıyla bir kaç endişeli yüzün bana dönmesi bir oldu yavaş adımlarla içeriye girdim, çok geriliyordum yanıma gelen Ali ve Yılmaz abiye bakıp gülümsedim.

"Oğlum iyi misin? Çok korkuttun bizi bişey oldu sandık seni o halde görünce neyse ki çok şükür ağır bişeyin yoktu"

Daha ağırı nasıl oluyor diye düşündüm istemsizce ardından adamı cevapsız bırakmamak için elimi elinin üzerine koyup okşadım. "İyiyim Yılmaz abi,iyiyim ben gerçekten hem kim beni devirebilir ben 9 canlıyım bişeycikler olmaz bana."

Onun da gülümsemesiyle Başımıza toplanan bir kaç abiyle daha iyi olduğumu söyleyerek koyu bı sohbete dalmıştık daha doğrusu onlar ben ise korksam da arada bı gözlerimi sessizce beni izleyen gözlerinde sadece vahşet vardı.

Gözlerimi ondan çekip yanımda saçlarımı okşayan Serhat abiye göz devirdim, saçlarımdan ne istiyordu anlasaydım keşke.
Koğuşta o üçlü hariç diğerleri beni seviyordu bu çok hoşuma gidiyordu sevgiyi hissetmek çok hoşuma gidiyordu, ailemden görmediğim sevgiyi belki de birinin canını almış mahkum birinden hissetmek çok tuhaf gelse de bı o kadar da hoşuma gidiyordu.

"Baran geç karşıma iki el tavla atalım" herkes bı ağızdan ohoo diye bağırırken Veli abiyi onaylayıp hemen karşısına oturdum.
"Hadi bakalım Veli bey alalım taşları sonra oturup ağlama ama" gülerek kurduğum cümleyle herkesin dudağında bariz bı sırıtma oluştu.

༄✵༄
Ben en son ne demiştim? Ağlama ah evet öyle demiştim, peki şuan ne mi yapıyordum? Ağlıyordum!!! Bilmem kaçıncı kez kaybedince koğuştakiler gülüp bı yandan da yanaklarımı sıkınca dayanamamıştım, belki komik gelecek ama hepsine trip atıp yatağıma kaçar adımlarla gidip 1 saattir tepemde dikilerek gelmemi söyleselerde umursamıyordum.

Bı an Aslan denen azrail kılıklı herifin güldüğünü bile duydum sandım, ama yanılmıştım o ne anlardı be gülmekten.

Veli abi sırıtarak yanıma doğru adımlıyordu göz yaşlarım durmuştu çoktan yine de kalkmıyordum bilmiyorum belki de biraz ilgi sevgi görünce şımarmıştım ama olsundu bu tek benim değil hepsinin hoşuna gidiyordu.

"Baran yavrum kalk hadi yeter ama be ne tripmiş arkadaş seninki de gel hadi nazlı bebek"

Bu dediğine neredeyse sırıtacaktım ama boğazımı temizleyip ayağa kalkarak koğuşun ortasında bulunan masaya ilerledim, beni görenler yine gülmeye başlayınca göz devirip sandalye çekerek otururum.

"Hiç öyle bakmayın bana hala konuşmuyorum sizinle" koğuşta koca bı kahkaha yankılanmasıyla bakışlarımı kucağımdaki ellerime indirdim.

"Oğlum adam sana taşları göstersene bı sende olmayan taş varsa bakıp vereceğim demesiyle ona çevirdin hemde her seferinde seni kandırdı sende inandın gelde gülme buna" tamam biraz haklı olabilirlerdi ah her neyse gerçekten de benim salaklığımdı herşey.

"Ne bileyim ben ilk defa tavla oynadım hep flimlerde görürdüm elime almışlığım yoktu ki bilsem belki oynardım" bı an durgunluk sezsem de tekrar yerini gülümsemeye bırakırım. "Ee bı dahaki sefere veli abiyi de yenerim ne olacak" tekrardan herkesin yüzünde gülümseme belirirken yemek saati olduğunu söyleyen Serhat abiyle ayağa kalkıp ona yardım etmek için yanına ilerledim.

Yapılan yemekleri masaya yerleştirip herkes sandalyelere dağılıdı oturmaya hazırlanacakken kolumdan çekilmemle küçük bı çığlık atıp arkamda duran yine kaşlarını çatmış sinirli sinirli bakan bedenle yutkundum, yine ne istiyordu bu aptal benden.

"Bu bizimle yemeyecek duydunuz mu? Abi size saygım vardır bilirsiniz, ama ben bununla aynı masada yemem, yiyemem ihanet edemem kardeşlerime o yüzden bu köpek burda yemeyecek" Yılmaz abi ayağa kalkıp sinirle tıslasa da Aslan denen azrail onu takıyor gibi durmuyordu olan benim acıyan koluma oluyordu.

"Ne dediğini bilir misin? Aslanım bırak yesin Baran, herkes onlar gibi değil bak bu çocuk temiz uslu yaptıkların yetmiyor mu zaten bırak hadi o çocuğu" kolumdaki sızı artarken o hala çatık kaşlarıyla bakıyordu ne ara akıttığımı bilmediğim gözyaşları yanaklarımdan Süzülüyordu.

"Yemeyecek işte duydunuz beni onu yaşattığıma dua edin, herkes otursun yesin bununla aynı masada olmam ben" kolumdan çekiştirerek sürüklemesiyle mecburen düşmemek için ona ayak uydurdum bedenim tuvaletin soğuk betonuyla buluşurken tiz bı inleme bırakıp yaşlı gözlerimi karşımdaki adama çeviririm belki azıcık da olsa acırdı bana. Ama aksine memnun bı ifade vardı.

"Hak ettiğin yer burası daha önce de belirttim sana şimdi köpek gibi bu iğrenç yerde titreyerek öleceksin "

"Bana bunu neden yapıyorsun ben sana ne yaptım lütfen beni rahat bırak sana hiç bişey yapmadım ben neden canımı yakıyorsun
Yapmayın... yapma istemiyorum yemek falan sadece benden uzak dur artık " anlık gözünde üzüntü geçiyormuş gibime gelse de , ne düşündüyse bakışları tekrar karardı.

"Sen nefes aldıkça bana rahat yok duydun mu? Senin varlığın bile zarar o yüzden kapa çeneni " kapıyı çekip çıkmasıyla duvarın köşesine iyice sinip sessizce ağlamaya devam ettim. Ta ki gözlerim iyice kararıp kendimi yorgunluğun ve uykunun verdiği hissin sarmasıyla kendimi karanlığa bıraktım.

Hiç ilham yoktu sanki bilmiyorum neyse uykulu uykulu yazdım nasıl oldu bilmiyorum

HÜCRE Where stories live. Discover now