-3-

237 28 2
                                    

-3-

Karşısındaki küçük oğlanın daha önce böyle yerlere düşmediği çok belliydi. Üstelik Lucrezia bu hücreden daha önce nasıl kaçmıştı? Bir fikri yoktu. Kitapta olaylar bundan altı sene sonrasında geçiyordu. Kule büyücüsü olarak atanan Lucrezia'nın açılışı ile başlıyordu. Başlarda herkes Lucrezia'nın başrol olduğunu düşünmüştü. Ta ki daha sonra Prenses Asha'nın sosyeteye çıkış partisi düzenleninceye kadar…

Odanın bir köşesinde kollarını bacaklarına sarmış bir şekilde oturan Lucrezia, etrafta telaşla dolaşan prense baktı. Üşüdüğü belliydi. Lucrezia elini salladı ve sıcaklığın çocuğun bedenini sarmasına yardımcı oldu.

"Bunu nasıl yaptın?" Sıcaklığı farkeder farketmez, şaşkınlıkla kıza döndü. Lucrezia elinde yoğun olarak beliren manayı gösterdi.

"Bu yaşta… imkansız! Belki de değil! Buradan kurtulabiliriz."

"Nasıl?" Dudaklarını oynatan küçük kız prensin yüzüne baktı. Ne yapmaya çalıştığını anlamak istiyordu.

Yanına gelip önüne oturduğunda Lucrezia başını kaldırıp prensin gözlerine baktı. Mavi gözleri karanlıkta deliksiz bir boşluk gibi görünüyordu.

"Güvenliğin ne kadar sıkı olduğunu öğrenseydik!"

Lucrezia sakince çocuğun yüzüne baktı. Ardından başını sağa sola sallayıp bacaklarının üzerine bıraktı. Küçük bedeni yorulmuştu.

Sonra ikisi de adım sesleri duyunca dikkatlerini o tarafa doğru çevirmişlerdi. Demir parmaklıklara sürten sopanın sesi Lucrezia'nın irkilmesine neden oldu. Bedeni bunun sonunda ne olacağını biliyordu. İki adam çocukların bulunduğu zindan kapısında durduklarında Lucrezia durumu anlamıştı.

Kaçışının cezası…

"Sana bir daha kaçmamayı öğreteceğiz!" Kapı açıldı ve adamlardan birisi içeriye girip Lucrezia'nın kolundan çoktan kavramıştı.

Ağzını açıp konuşamayan kızın çaresiz çırpınışlarına karşı prensin adama saldırması bile bir işe yaramamıştı. İtilip bir köşeye bırakılan çocuğun hafızasında belki de silinmeyecek tek görüntü kalmıştı. Yanındaki kızın amaçsızca yardım dilenişi…

Denek gibi masanın üzerine bağlanan küçük kızın vakti, başında bekleyen üzerinde beyaz rahip cübbesi, başında kukuletasını burnuna kadar çekmiş olan adamın yüzünü görmeye çalışmasıyla geçmişti. Ama daha sonrasında adamın vücudunda bırakacağı kesikler ve vücudundaki mananın o kesikleri iyileştirirken yaşadığı acının bir tarifi yoktu. Küçük bir çocuğun hiç yaşamaması gereken şeylerdi.

"Daha itaatkar olmalısın! Bu güç bizim yararımıza olacak. Kaçıp durmaya devam ettikçe, zararlı çıkan sen oluyorsun!" Kadının sesi hoş bir tınıyla yankılandı kulaklarında. Eğer Lucrezia'nın bedenindeki kişi Ekim olmasaydı bu sözlere küçük bir çocuğun kanacağını biliyordu.

"Kaçtığın için artık konuşamıyorsun!"

Lucrezia kadının sesinin geldiği yöne bakmak için başını çevirip durdu. Fakat en sonunda başı da sabitlendi.

"Senin için bile çok kötü bir durum. Ama artık kaçmazsan bunların hiçbiri olmayacak!"

Bunun bariz bir yalan olduğu o kadar belliydi ki! Böyle bir gücü kaybetmemek için psikolojik şiddetin süreceğinin çok farkındaydı. Bir müddet sonra acıyı hissetmemeye başlayan vücuduna karşı küçük bedeni bitkin düşmüştü. Ama uyanık kalmalıydı. O anahtarları çalmak için sadece uyanık kalmalıydı.

"Götürün şunu!"

Kadının sesi kesildiğinde derin bir nefes aldı. Tüm prangalardan kurtulduğunda vücudu rahatladı ama uyumamalıydı. Anahtarları alabilmek için uyanık kalmak zorundaydı. Kollarda sürüklenen minik bedeninin yaralanmasını hiç umursamadan götüren kaçakçılar bir şeyi bilmiyordu. O artık bilinen Lucrezia değildi. O bu romanın fanatiği bir okuyucuydu ve üstelik bu romanın ilk kitabının ardından çıkan Efendinin Sihirleri kitabını okuyup ezberlemişti. O kitapta Lucrezia'nın büyüleri ve teorik büyüler yazıyordu. Yazar bir nevi büyücü olma yolundaymış gibiydi. Küçük bedendeki mananın miktarı önemsiz büyüler için yeterde artardı. Üstelik küçük büyüler için sözlere gerek yoktu. Parmaklarını hafifçe oynattı ve hapishaneye gelmeden önce parmaklarının arasında hücre anahtarını hissediyordu. Parmaklarını sıkıca kapattı. Bu prensin kurtuluş biletiydi.

Hücre önüne geldiklerinde adam kemerinde asılı anahtarları kurcaladı ama hiçbiri uymadı.

"Kaybettiğine inanamıyorum!" diye bağırmaya başladı sağ tarafındaki adam. Prens parmaklıklar ardında küçük kızın bedenine baktı.

"O odada düşürmüş olmalıyım!"

"Seni lanet olası pislik. Bende yedek var." Kemerindeki anahtarları kurcalayıp en sonunda kapıyı açtığında küçük kızın bedeni bir çuval gibi içeri atılıp kapı kapatıldı. Prens hızla kızın yanına varmıştı bile.

"Hey! Hey! Uyan, lütfen!"

Başını bacaklarının üzerine aldığı küçük kız yavaşça gözlerini açtı. Ardından da elindeki sıkı sıkıya tuttuğu anahtarı uzattı.

"Kaç!" Dudakları oynadı. Prens kızın yüzüne baktı. Anlamadığı için sinirlendi ve acıya katlanarak ayağa kalktı. Küçük çocuk telaşlı bir şekilde ayağa kalkmıştı.

Sinirle elindeki anahtarı Prensin eline tutuşturdu ve "Kaç!" diye sessiz bir şekilde bağırıp kapıyı gösterdi. Gece yarısı güvenlik fazla sıkı olmazdı. Üstelik çocuklar daha önce hiç kaçamamıştı.

Bunu nasıl bilebiliyordu? Anlamıyordu.

"Bunu yapamam! Seni burada nasıl bırakırım? Bunu beraber yapacağız. Dinlenmen gerekiyor."

Ekim gözlerini kapatıp düşünmeye çalıştı. Hikayeyi hatırlamaya çalıştı ama pek bir şey söyleyemezdi. Yazar kurguya ilk bölüm üstünkörü anlatmış ikinci bölümde ise büyük bir zaman atlaması yaşatmış ve karakterleri yetişkin halleri ile kurguyu devam ettirmişti. Buradan nasıl kaçtıkları ya da kaçtıktan sonra nereye gidecekleri hiçbir şekilde anlatılmamıştı. Bildiği tek şey birinci kitabın finalinde yayınlanan ek hikayede Lucrezia'nın sesine nasıl kavuştuğuydu. Bunun için ise yine buradan çıkması şarttı.

"Ruhun… karmakarışık."

Gözlerini hafifçe araladı. Vücudu hala ağrıyordu. Küçük bedenin içinde yetişkin olmak fazlasıyla zordu. Prensin ne dediğini anlamaya çalışıyordu.

"Ruhunun etrafındaki parçaları görebiliyorum!"

Gözlerini ağır ağır birkaç kez kırptı. Vücudunda biriken mana istemsizce bedenini iyileştirmeye çalışıyordu, bu nedenle vücudunu içinden çıkılmaz duruma sokuyordu.. Yorgunluğu ise baş edilemez bir şekildeydi.

"Korkma. Yanında olacağım."

...

Bir şeyler söylemek istesem... Kelimelerim yetersiz gelecek. O yüzden bu tarihi asla unutmayacağım. Mesleki kariyerim boyunca hafızamda kazılı kalacak. 06.02.2023

Arkadaşlar Tüm Türkiye için geçmiş olsun diyorum. Sahada olamasam da yardım vakfında gönüllü olarak çalışıyorum. Ve bundan sonrasında da valilik kararıyla izin çıkarsa hasar kontrolü için gideceğim.

Yüreğim kan ağlıyor ve bunları ağlayarak yazıyorum.

Dualarım da onları anıyor, kalbimin bir parçasını oraya gömüyorum.

Ben Masumum MajesteleriWhere stories live. Discover now