Oy vermeyi unutmayınızzz
~İyi okumalar~♫ Loreen - Tattoo ♫
Kanım dondu.
Dudaklarım uyuştu ve ellerim bir yaprak gibi titredi.
"Hyung," dedim tek nefeste. Sesim dahi titremişti. Gözlerimi Jungkook'tan alamıyordum. Yüzü tamamen şiş görünüyordu. Gözlerinden biri mosmosdu ve öylesine şişmişti ki bana bakmaya çalışırken göz bebeklerini görmüyordum bile, küçücük bir aralıktan bakıyordu yüzüme. İfadesini anlayamıyordum. Sadece daha önceden yanağına süzülen yaşların oluşturduğu kurumuş yolları gördüm. Kaşı, alnı, dudağı yarılmış bembeyaz teni kanlara bulanmıştı. Kesikçe nefes aldım. O kadar panik hissettim ki adeta oturduğum yerde dizlerimin bağı çözülüyordu.
"Ne yaptın sen?" dedim zorca. Tekrar ona yaklaşmak istemiştim ama Wooseok, eli arasındaki saçları iyice çekerek onu benden uzaklaştırdı. Jungkook'un acı dolu inleyişini işittiğimde tamamen hareketsiz kalmıştım.
"Yapma şunu!" diye bağırdım aceleyle.
"Yalan söyledin! Hayatının tümüyle riske attın Taehyung! Bu vasıfsız, zibidi velet kafanı karıştırdı, kanına girdi! -Seni insanların arasına sokmuş! Seni bir partiye götürmüş! Alkol almışsın!" öylesine kuvvetli bağırıyordu ki dişlerimi sıkıca birbirine bastırdım.
"Hyung, lütfen bırak onu. Hiçbir suçu yok," dedim gözlerimi zorlukla Jungkook'tan çekip yüzüne bakarak ama başını iki yana salladı. Çok hızlıydı. Ani hareketiyle ceketini çekip arkasında takılı olan silahı çıkarması ve emniyetini çekerek Jungkook'un kafasına dayaması bir olmuştu. O kadar korktum ki gözlerimi sıkıca kapattım.
"Wooseok!" diye bağırarak açmam da bundan hemen sonra gerçekleşti. "Bırak onu! Sana emrediyorum bırak!" ilk kez böyle bir davranışta bulunuyordum. Bundan olsa gerek bir anlığına afallamıştı. Üstelik ona aile baskısı dışında adıyla bile hiç seslenmemiştim.
"Ölmek zorunda," dedi dalgınca ama sonra kendini toparlamış olacak ki konuşmaya devam etti.
"Tüm bunlar aile kurallarına aykırı. Eğer duyulursa en büyük zararı sen göreceksin. Böyle bir şey yapmaya hakkın dahi yoktu. Kendini bu şekilde riske atmana izin veremem. Böyle bir şeyin bir kez daha yaşanmasına göz yumamam. Ders almak zorundasın. Bir kez daha yapmamak için eylemlerinin karşılığını görmelisin! Tıpkı ailenin yargıladığı gibi. Sırf bu yüzden bekledim, sonuçlarını görmen için onu dün gece öldürmedim. Buna şahit olmanı istemezdim ama... Seni korumak zorundayım Taehyung!" elim ayağım boşaldı. Beynim durdu ve ne yapacağımı şaşırdım. Gözlerim tekrar Jungkook'taydı. Nefes alıp alamadığını bile anlayamıyordum.
"Bana adımla seslenemezsin!" dedim birden. Sesim öylesine gaddar çıkmıştı ki kullandığım kelimeleri düşünemedim.
"Onu hemen şimdi bırakmazsan işine son vereceğim," bakışlarım tekrardan onun yüzünü bulmuştu. Dimdik durdum karşısında. Tek düşündüğüm Jungkook'u kurtarmak olsa da bu cümleleri kullanmak da canımı yakmıştı.
"Taehyung..."
"Onu bırak. Bana bir kez daha aynı cümleleri tekrarlatma," dediğimde gözlerime inanamazmışcasına bakıyordu. Silahını çekti önce sonra Jungkook'un güçsüz bedenini yere iterek saçındaki elini de çekti. İçim gitmişti resmen. Hızlıca kalktım yataktan.
Gözlerimi açtığımda hissettiğim o hâlsizlikten eser yoktu şimdi. Dizlerimin üzerine çökerek sokuldum Jungkook'a doğru. Yüzü yere dönüktü ve iki büklüm hâlde kıvrılmıştı. Ellerimden birini sırtına yerleştirirken onu yavaşça kendime doğru çekmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bird in Cage • Taekook
Fanfiction"Birini sevmek, o kişinin eksikliklerini tamamlamaya gönüllü olmak demekmiş. Bu yüzden sana özgürlüğümü adıyorum kafesteki kuş." -Taekook 𐤀