Bölüm ~8~ HAKİKATİN SOĞUK KURGUSU, DONDURUR

81 43 38
                                    

Sesim çok tiz çıkmıştı. Uzun zamandır bu kelimeye hasret kalmıştım. Kafamı yavaşça kaldırdım. Derya'nın ellerini gördüm. Evet, o incecik parmaklarını gördüm. Kafamı biraz daha kaldırmaya cesaret ettim. Derya'nın omuzlarına dökülen saçlarını gördüm. Saçlarının rengi açılmıştı. Derya'nın gözlerine bakmaya yüz bulamıyordum. Niçin?
Saçlarına baktıktan sonra kafamı eğdim. Ama onun o deniz edası gözlerine bakmaya hasret kalmıştım.
Kendine gel, Ufuk!
Belki de tek şansın bugündür.
Kafamı kaldırdım tekrardan. Bir anda Derya'nın gözlerine baktım. Gözlerini kocaman açmış yaşlar süzülürken, deniz edası gözleri okyanusa dönmüş iken bana bakıyordu.
"Derya." dedim yüksek sesle.
"Çöz beni, Derya. Kurtar beni buradan." dedim.
Derya gözlerime bakıyordu hâlâ.
"Derya, bu bir düş mü?" dedim ağlamaklı hıçkırıklarıma hakim olamayarak.
Gözlerimin buğusundan Derya'nın okyanus edası gözlerini görmek zordu. Kaç zaman geçmişti. Derya henüz değişmemiş idi. Derya hâlâ aynı Derya idi. Derya hâlâ Ufuğa bakıyor idi.
"Ufuk." dedi kafasını elleriyle kapatarak.
"Güzel yüzünü benden gizleme, lütfen Derya." dedim ağlamamı dindirmeye çalışırken.
Yüzünü yavaşça açtı. Sesi değişmişti. Sesi kısılmıştı. Lakin ben her türlü tanırdım Derya'ya ait olan her zerreyi.
"Beni çöz, Derya." dedim yalvarırcasına.
Derya arkama geçti. Bağlı olan ellerimi açtı. Ellerimin özgürlüğü, vücudumun özgürlüğü ne büyük nimet idi. Ayağa kalmak istedim. Kalkamadım. Odaya göz gezdirmek istiyordum. Uzun zamandır bulunduğum bu alanın her köşesini merak ediyor idim.
Özellikle de yanımdaki şahsı. Gözlerimi yanıma çevirdim. Simsiyah uzun saçlı biri vardı yanımda ve kafasını eğmişti. Ona baktığımı anlamış olacak ki, kafasını yavaşça kaldırdı. Lakin tedirgindi. Gözleri gözlerimle buluştu. İkimizde yıllardır aynı kaderi paylaşıyor idik. Ama birbirimizi yeni görmüştük. Gözüm çok ısırıyor idi bu şahsı. Simsiyah gözleri insanı öldürecekmiş gibi gözlerime bakıyordu.
"Kadim dost." dedi gülümseyerek. Bu özgürlük gülüşü idi.
"O gün geldi, kadim dost." dedi karşımdaki şahıs, gözlerinden yaşlar süzülürken. Gülümsemekte her ne kadar zorlansam da gülümsedim. Gözleri Derya ile buluştu. Birbirlerine bakıyorlardı.
"Beni çözmeyecek misin?" dedi sinirle.
Derya ise benim karşımda duruyordu. Hareket dahi etmiyordu. Derya'yı dürttüm.
"Hadi, Derya, çöz onu!" dedim gülümseyerek.
Lakin Derya, hâlâ o şahısın gözlerinin içine bakıyordu. Bir an gözlerim odada bulunan şeyler çarptı. Burası 4 duvarlı penceresiz bir oda idi. Duvarları sapsarı. Üstte eskimiş sapsarı bir ışık vardı. Karşıda upuzun buzluklar vardı. Bunlar ne işe yarıyor idi?
Lakin kaç yıldır burada bulunmama rağmen hiç buzdolaplarının soğukluğunu hissetmemişdim. Tam yanımda büyük bir eskimiş masa bulunuyordu. Yanımdaki şahısın yanında ise yerlere dökülmüş kirli purolar duruyordu.
Gözlerimi tekrar Derya'ya çevirdim. Bana bakmıyordu. Kilitlenmiş gibiydi yanımdaki şahısa. Bakışlarından açık bir anlam ortaya doğmuyordu. Hem sevgi dolu, özbenliğini ortaya koyan bakışlar doğmuştu Derya'nın deniz edası gözlerinde. Bilakis öç alıcı bir bakışta beliriyordu.
Aklıma tuhaf manalar, iç açıcı olmayan tümceler geliyor idi. Yanımdaki şahıs Derya ile konuşmak için kendini toparladı. Lakin ona tahkir edici bakışlar yöneltmesi beni şaşırtmışdı.
"Çöz beni." dedi sinirle.
Derya ise hâlâ olduğu yerde yanımdaki şahısa bakışlarını yöneltmiş idi.
"Çöz beni, dedim!" diye bu zamana kadar hiç yanımdaki şahıstan duymadığım bir ses tonu ile konuştu.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece olduğum yerde Derya ile yanımdaki şahısı, gözlerimi sık sık çevirerek temkinli bakışlarla izliyor idim.
"Çöz beni diyorum sana! Duymuyor musun?" diye gür ama bir o kadar ağlamaklı ses ile bağırdı Derya'ya.
Derya bir adım attı. Bacaklarına baktım. İnce bacakları titriyor idi. Bir anda refleks olmalı ki Derya'nın kolunu tuttum. Oraya adım atmasını istemiyordum. Ama niçin?
Derya hızla gözlerini koluna çevirdi. Daha sonra gözlerime çevirdi.
"Gönlünün el vermediği birşeyi zaruret ile yapmak zorunda değilsin Derya." dedim herşeyi bir an unutmuşçasına.
Derya'nın gözlerinden hüngür hüngür yaşlar boşalır iken, kolunu bir an avucumun içinden çekti. Şaşırmıştım. Onu bu zarurete sürükleyen ne idi? Derya yavaş bir o kadar da kuşkulu adımlar ile yanımdaki şahısa ilerledi. Yanımdaki şahısın bulunduğu sandalyenin arkasına geçip önce bacaklarını daha sonra ellerini çözdü. Yanımdaki şahıs sıkı iplerden morarmış kollarını ovaladı. Hızla ayağa kalktı. Bende ayağa kalktım. Derya'ya zarar verme tehlikesi vardı aklımda.
Derya ile karşılıklı birbirlerine bakıyorlardı. Yanımdaki şahıs kollarını açtı. Derya'ya sarılmak için. Ne?
Derya elini bir an ağzına götürerek ağlaması çığlıklara dönmüşçesine yanımdaki şahısın kollarına gitti. Çığlık atarcasına ağlıyor idi. Canım niçin bu kadar dehşet bir şekilde yanıyor idi? Bir an yanımdaki şahıs Derya'yı kollarından çekerek karşısına aldı. Omuzlarından tutuyordu. Yanağına küçük bir buse bıraktı Derya'nın. Kalbime daha derinden bir bıçak saplandı. Hemde en derinine. Derya'nın o elma yanakları kıpkırmızı oldu. Derya gülümsüyordu. Nefes nefese ağlayarak gülümsüyor.
"3 yıl." dedi Derya nefes nefese hıçkırıkları ile.
"3 yıl." diye cevapladı yanımdaki şahıs.
"Sana hasret kaldım, kardeşim." dedi yanımdaki şahıs gülümseyerek.
Ne? Kardeşim mi? Derya'nın bir abisi mi vardı? Niçin bunu bana hiç söylememiş idi?
"Bende sana." dedi Derya gülümseyerek. Bir anda yüzü düştü.
"Ailen için savaştım. Sırf aileni tekrardan bir araya getirebilmek için herşeye göz yumdum." dedi Derya, yanımdaki şahısın gözlerinin içine bakarak.
"Biliyorum kardeşim. Henüz hayattan yok olup gitmemişsem bu senin sayende. Sana minnet duyuyorum." dedi gülümseyerek. Derya gülümsedi. Artık benim de bu ortamda varlığımı düşünerek bana doğru döndü, Derya.
"Daha yeni başlıyoruz, Ufuk." dedi Derya kafasını eğerek.
"Ne demeye çalışıyorsun, Derya?" diye sordum. Yanımdaki şahıs şaşkınlıkla.
"Derya mı?" dedi.
"Derya, evet!" dedi Derya kafasını kaldırırken.
"Ne saçmalıyorsun, Başak." dedi yanımdaki şahıs, Derya'nın gözlerinin içine bakarak.
Başak mı? Derya bir an gözlerini gözlerimle buluşturdu. Ama bakmaya utanıyor gibiydi. Kafasını geri simsiyah tabana eğdi.
"Sensin!" dedi yanımdaki şahıs bana dönerek.
"Anlamadım." dedim anlamadığımı apaçık ortaya sunarken.
"Ufuk, sensin! Anlamalıydım. Sesin hiç değişmemiş." dedi yanımdaki şahıs ağlamaklı ifade ile.
Beni nereden tanıyordu? Derya bir an kafa karışıklığı ile bağırdı.
"Lütfen!" dedi yanımdaki şahısın gözlerine bakarak.
Yalvarırcasına bir serzeniş sergiliyor idi. Derya? Kimsin sen?
Yanımdaki şahısın gözlerinin içine uzunca baktım. Mazi geldi aklıma. Mazide annem bir başka adam ile nikah kıymıştı ve üvey babamın çocuklarını eve getirmişti. Balkonda erkek üvey kardeşimin boş araziye bakarken ona sarıldığım mazi aklıma geldi.
Hayır!
Hayır! Bu olamaz! Bu olmamalı! Başak...
"Yoksa..." dedim, gözlerimi irice açtığımda.
"Ben, Sinan." dedi tereddütle.
Sinan ve Başak... Hayır!
Bu bir düş olmalı. Şu an yüzüme tonlarca su fırlatılmalı ve bu düşten uyanmalıyım.
"Derya!" dedim kızgınlıkla. İlk defa sesimi bu kadar sert duymuştum. Derya irice açtığı gözlerini bana çevirdi.
"Hayır Ufuk, hayır!" dedi kafasını değil anlamında sallarken. Birşey hissetmek istiyordum. Derya benim üvey kardeşim Başak mıydı?
"Ufuk, ben Derya'yım. Başağı öldürdüm ben. Başak yok! Ben Derya'yım." dedi gülümsemeye zoraki bir şekilde çalışır iken.
Hayır!
Bu hakikati kaldıramaz benim bedenim! Bu hakikat kurgusu riya olmalı.. Üşüyorum. Titriyorum. Hakikat soğuğu dondurmaya başladı beni.
"Ufuk." dedi Derya bana yaklaşır iken.
"Derya, hakikat..." dedim ve durdum.
Konuşamıyor idim. Kaç yıl tanıdığım insan bana hakikati hiçbir daim beyan etmemiş idi. Derya? Başak?
Ne demeliydim sana? Derya diye tanıdığım, hayatımı verdiğim, yaşamımın her anını onunla yaşadığım kız çocuğu, meğerse hayatımda, hakkımda tüm yadigârları biliyor imiş. Hayır. Başak... Mazi aklıma geliyor. Küçükken Sinan'ın beni hiçbir daim sevmemesi ve her daim Başağın benim yanımda olması...
Niçin küçük çocuklar büyüdüklerinde maziyi doyasıya hatırlamaz?
Oysa ben ile Başak, bilakis namıdeğer Derya hep küçük kalmayı tercih etmiştik ve edecektik. İlk ve son arzumuz bu idi. Derya ömrümün sonuna kadar bu yara ile kalacaktı bende. Bu hakikat büyüktü. Her daim yanında olduğum yahut tanımadığım veyahut öyle sezdiğim şahısın, her zerresine iliklerine kadar duygusallıkla, sevecenlikle dolu olan kardeşim çıkması. Ben ile Derya en büyük sevecenliğimizle küçükken yaşanan bu zorlukları hiçbir daim sezmeyerek samimi idik. Niçin sezecektik ki?
Başak... Hayır ben Derya'ya Başak diyemem bu vakitten sonra. Derya benim yüreğime Derya olarak işledi.
Ufuğun kesiştiği Derya...
Mazide Başak ile evvelki günlerden bir günde oturup sohbet ediyorduk. Daha yeni evvelsi gün olmuş gibi hatırlıyorum. Başak ile devrin çok bütçelilerini konuşup ah çekiyorduk. Yahut amacımız sadece eğlence idi. Başak hissettiği kötü zaruret ile yanımdan kalktı. Annemin yanına koştu. Bana birşeyler açıklamaya çalışıyor idi. Bunu farkedip ayağa kalkıp arkasından koştum. Başak her daim kıvrak zekâsı ile göze çarpıyordu evde. Anneme devrin zenginlerinden gelen bütçenin bize niçin ulaşmadığı sualini beyan etti. Annemin bu konuya mahçup bakışları, annelik ağırbaşlılığından pek anlaşılmıyordu. Anneme bu konuda her daim minnetimi duymaktan hoşnutum.
Büyük payitahtlardan çıkan bütçenin devirdeki mükelleflere tahsil edildiği veyahut alafrangaları öncelik görerek verildiğini bildirdi. Başak büyük bir dikkat ile dinliyordu.
Başağın bu konudaki bakış açıları dikkatimi çekiyordu. Pek sevimli bulmadığım bu konuları Başağın önemsemesi benimde üzerinde çokça durmam gerektiğini kafam denkleştirdi. Şu an yatırım bürosuna girmem ve bilgilerimin büyük çoğu belki de Başak sayesinde idi. Ona henüz Başak diyemezdim.
"Ufuk!" dedi Derya kırgın bakışlarını üzerimde gezdirir iken. Gözlerine baktım. Birşeyler demeye veyahut konuşmaya mecal bulamıyor idim. Hakikatler ve ölüm. Can yakan büyük hakikatler. Derya kırgın konuşmasına bir süre duraksadıktan sonra devam etti.
"Hakikatleri gizlemek zorunda idim Ufuk. Sen beni bilseydin bu yaşadığımız tüm güzellikler ama içinde gizli olan kötü hakikat gerçek olamayacak idi. Evet, ben Başağım Ufuk. İçinde Ufuklara dalan Derya bulunan Başak. Bunu kavraman çok zor olacak. Bilakis tüm hakikatleri öğrendikten sonra beni anlayacağını en içten dileklerimle umuyorum." duraksadı. Gözlerimden yaşlar süzülüyor idi.
"Niçin Derya?" dedim boğazım düğüm olmuş iken.
"Senin için, Ufuk." dedi Derya gözlerimden o kırgın ve pişman bakışlarını çevirir iken. Derya kimdi? Başak kimdi?
"Hatırlıyor musun, Ufuk? Mâzide iken dışarıda taşlardan kule yapmış idik. Küçük ve bir o kadar kırılgan taşlardan o evvel zamanki boyumuzu aşacak uzun bir kule yapmış idik. O taşları bulana kadar kaç günümüzü harap etmiş idik. " dedi Derya. Durdu ve kocaman bir gülümseme çehresini aydınlattı. Gülümsemek ne kadar yakışıyor idi Derya'ya.
"Daha sonra o kuleyi korumak için kaç gece beraber uyumadan pencereden kuleyi seyretmiştik." Bu mâziyi hatırlıyordum.
"Daha sonra sen Sinan abimle kavga ettiğin için bir hayli hızla evden çıkıp kuleyi bir anda yıkmıştı." dedi. Gülümsemesine Sinan da katıldı. Kahkahaya dönüşmüştü. Ne demek istiyordu Derya?
Derin bir nefes aldı ve iç çekti.
"Hafif bir yelin deviremediği o kırılgan taşlardan oluşan kuleyi bir insan dokunması yerle bir etti, Ufuk." dedi Derya, gözlerimin içine dikkatlice bakarak.
Anlıyordum, anlıyorum..
"Kırılgan ama hiçbir yele devrilmeyecek olan sensin!" dedi bağırarak Derya.
"Bu durumda sen beni yerlebir etmiş oluyorsun." dedim güçlükle.
Gözlerini tabana götürdü. Daha fazla konuşacağını sanmıyordum. Bir anda ötelerden bir silah sesi geldi. Tiz ama uzak. Hepimiz kafamızı kapıya çevirdik. Kapı bir anda açıldı. Karşıda yüzünü kestiremediğim biri vardı. Elinde bulunan küçük ama belirgin kan izleri dikkatimi çekmişti o an. Bir adım attı. Tekrar bir adım attı. Tekerrür adımları ile yanımıza yaklaştı. Ağır ağır yürüyordu, gelen kişi. Derya'ya döndüm. Yüzünde hiçbir ifade yer almıyordu, daha sonra Sinan'a döndüm. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş idi. Sinirlendiğini anlamamak zor değildi.
"Bir araya gelmişsiniz." dedi karşıdaki kaba sakallı adam, samimiyetsiz bir ses tonu ile.
"Seni öldüreceğim." dedi Sinan odada yankılanacak yüksek bir ses tonu ile. Lakin Sinan'ın sesi yankılanmamıştı. Etraf bu kadar boş olmasına rağmen odada ses yankılanmıyordu. Bu dikkatimi fena hâlde çekmişti.
"Ah, sinirli oğlan." dedi alaycı bir ses ile karşıdaki kaba sakallı adam.
"Seni öldüreceğim, seni öldürmeden can vermeyeceğim!" dedi Sinan, odadaki sandalyeyi bir anda tekme ile yere düşürür iken.
Kaba sakallı adam pek fazla korkmuşa benzemiyordu. Ama irkildiği her hâlinden belliydi. Kimdi bu?
Gözlerim Derya'nın gözlerine kaydı lakin o bana bakmıyordu. Gözlerim kaba sakallı adama kayınca bana doğru küçük adımlarla yaklaştığını farkettim. Geri çekildim. İsteksizce olmuştu bu. Sinan önüme bir anda geçti.
"Eğer, ona yaklaşırsan..." dedi ve sustu bir anda.
"Eğer ona yaklaşırsam ne yaparsın, Sinan?
Sinan yavaşça önümden çekildi. Bu garip tipli adamda birşey vardı ve Sinan ondan korkmadığı hâlde çekiniyordu. Maziden bilip, az çok tanıdığım Sinan kimseden çekinmezdi.
Bir iş veyahut kumpas olmalıydı bu işin altında. Karşımdaki kaba sakallı adam kahkaha atarcasına bağırıyordu. Anlayamıyorum!
"Çok özledim seni." dedi kaba sakallı adam, bana bakarak yapmacık gülümseme ile.
Derya'ya bakışlarımı çevirdim. Belki o beni anlardı. İrkilmiştim. Derya ise gözlerime bakmaktan bir hayli kaçınıyordu hâlâ.
"Sen bir canisin." dedi Derya kaba sakallı adamı benden uzaklaştırmak için.
Kaba sakallı adam sinirlenmişti. Bir anda hızla Derya'ya dönerek çok sert lakin yine yankılanmayan ses ile bir tokat Derya'nın güzel çehresine indirdi. İçimdeki acı tıpkı evladını kaybetmiş her annenin içindeki boşluğa dönüştü. Sinan'a döndüm.
Hiçbir tepki veremiyordum. Sinan ise elini morarırcasına yumruk yapmış kaba sakallı adamın arkasından ona kıpkırmızı çehresi ile bakıyordu. Ben ise buz kesilmiştim. Gözlerimi eğdiğim tabandan kaldırıp kaba sakallı adamın çehresine baktım. O anda gelmiş olan sinir ile kaba sakallı adamın çenesine sert bir yumruk oturtturdum.
Derya bir anda kolumu tuttu. Sinan ise büyük bir tebessüm ile bana minnet duyarcasına bakıyordu. Kaba sakallı adam da koca bir kahkaha attı.
"Görmeyeli kas geliştirmişsin." dedi bana karşı, sinsi kahkahasını sürdürür iken.
"Sen de vursana Sinan ne duruyorsun, öz kardeşine vurdu senin."
Sinan'a avazım çıktığı kadar bağırdım.
Sinan bir anda bakışlarını yere düşürdüğü sandalyeye çevirdi. Sinan'ın yüzündeki tebessüm annem gibi tamamen belirsizce yok olmuştu.
Kaba sakallı adam sinsi gülüşünü kesmeye çalışırken konuşmasını sürdürdü.
"Hakikati öğrenmişsin." dedi şaşkınlık ile. Daha sonra o nahoş ses tonu ile devam etti.
"Çok tez davranmışsın, Başak. Daha misafirimiz olacaktı, Ufuk."
Derya'ya bakmak yerine benim gözlerime bakıyordu, kaba sakallı adam.
Derya'ya döndüm. Kaba sakallı adamın tokat vurduğu yanağı kıpkırmızı olmuştu. Yüzünde belirsiz bir duygu ifadesi ile bana bakıyordu. Çehreme 'Herşey düzelecek.' demek maksadına bir ifade bıraktım Derya için .
Bunu anlamış olacak ki, zoraki bir biçimde gülümsedi.
"Peki, Başak sana beni anlattı mı?" diye sordu kaba sakallı adam nahoş tavırları ile.
Bu kaba sakallı adamda kötü bir sezgi seziyor idim.
"Ben Başak ve Sinan'ın babası, zamanında senin üvey baban olan o insanım." dedi büyük bir hırçınlık ile.
Büyük bir sessizlik oluşmuştu. Bu alanda yankılanmayan sesler kafamda büyük bir uğultu ile yankılanıyordu.
Hayatımın şokunu yaşamıştım. Derya'nın, Başak çıkması bile beni bu kadar derinden sarsmamıştı.
Annem. Aklıma ilk gelen kişi annemdi. Annemin nasıl bu herif yüzünden benden gittiği. Yok olduğu. Annemi o geceden sonra bir daha görmedim, duymadım, hissetmedim bile. Bu kahrolası herifin ölmesini beklerken bir anda karşımda bir ruh gibi dimdik durması bedenimi sarsmış olacak ki o an yere cenin pozisyonunda uzanma isteği doğdu. Kimseyi duymak ya da hissetmek istemiyordum. Bu dört duvar arasında değil yıllardır görmediğim annemin karnında kendimi güvende hissetmek istiyordum.

Ah-U DeryaWhere stories live. Discover now