12|Sabır

3.7K 405 152
                                    

Dakikalardır bip bip susmadan öten makinaların sesi endişeyle yanan gözlerin yanına bir de kulak çınlaması ekliyordu.

Hemşirenin taktığı maskeyi çıkarmak için ağlayıp bağıran yetmişlerinde bir teyze, hemen yanında elini tutmuş ondan bin beter hâlde oturan bir kadın duruyordu.
Muhtemelen kızı değil geliniydi, kadının yıllanmış mavi gözlerinden beyaz teninden farklı olarak kadın kara gözlü esmerceydi.

Cebinden çıkardığı kenarları kırmızı işlenmiş beyaz bir mendille yaşlı kadının ağzını siliyor, eline bir öpücük kondurup ardını dönerek gözlerini gizliyordu.

Doktorların görmediği, güvenliklerin gözünü baydığı anda kara yağız bir oğlan giriyor ağlayan kadının başını okşuyor yaşlı kadını öpüp koklayıp geri çıkıyordu.

Öte yanda küçük bir oğlan çocuğu beyaz atleti altında donuyla sessiz sedasız yatıyor. Anası alnına dudaklarını yaslayıp arada ateşini yokluyordu.

Göreve yeni başladığı belli olan genç, küçük boylu zayıfca bir doktor hanım arada tek tek hastaları geziyor hepsinin durumunun iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra koridorun sonundaki masaya oturup dosyaların içine yeniden gömülüyordu.

Pır pır yanıp sönen cılız ışığın altında biri de vardı ki dünyası sönmüş, gözleri kan gölüne dönmüş ama o kara gözünden tek bir damla yaş süzülmemişti.

Elindeki kan olduğu gibi kurumuş, boynu boğazı sinirden kızarmış, çenesi kasılmış, geniş omuzlarındaki gömlek kan lekesine bürünmüştü.

Karşısındaki sedyede saatlerdir uzanmış olan kadının karnından ayrılmıyordu gözleri. Gebe olduğunu az önce öğrendiği kadından çekemiyordu gözlerini.

Omuzları düşmüş, bir çöp gibi atmıştı kendini buz gibi demir sandalyeye. Mavi yer yer soyulmuş boyasıyla hastane duvarlarının önünde ölüden farkı yoktu.

Onun az ötesinde yanına yanaşmaya korkan iki kızın gözleri çekingence ona değip geri aman dilercesine Yiğit'i buluyordu.

Mustafa ve Fatih polis işini hallederken geriye kalan herkesi evde merak içinde koyup gelmişlerdi. Başındaki yaradan mütevellit Hazal da hastaneye getirilmiş ona yarenlik etsin diye Dilruba da yanında gelmişti. Yiğit onların yanında duruyor arada hareketlenir gibi olan Harun'a göz kulak oluyordu.

Çok değil bir iki saat önce Gazel'in gebe olduğunu öğrenmişlerdi. En başından beri ağzını açıp tek laf etmeyen Harun'u bulmuştu gözleri.

Yiğit bir köşeye çekip gözlerine bakmıştı yalnızca. Dili söylemeye varmamıştı, yalnızca gözleriyle sormuştu. Ve yüreğini dağlayan o sözleri duymuştu yalnızca, Harun ağzını öyle bir açmıştı ki hepsinin yüreğine kor koyup sessizliğe gömülmüştü.

"Benden değil..." Yutkunup bir daha almıştı o uğursuz kelamı. "Benim bebem değil."

O vakitten beri gözü ayrılmamıştı Gazel'in karnından. Arada bir delirmiş gibi dudağının kenarını kıvırıyor, sonra dudaklarını dişleyip öylece susuyordu.

Bazen gücü bitiyordu ya insanın. Ne ağıt etmeye, ne yüreğinin korunu demeye takati kalmıyordu. Bomboş oluyordu aklı, bedeni bitmiş aklı son gücünü tüketmiş öylece bakıyordu uzaktaki bir boşluğa.

Arada aklına yaptıkları geliyordu, sever gönlü hoş olur diye dedikleri, eline üç beş çiçek alıp hevesli hevesli aştığı yollar geliyordu. Gazel'in dönüp bakmadığı utanıyor çekiniyor sandığı vakitler geliyordu aklına.

Bir yana doğru titrer gibi oluyordu dudakları. Hiç büyümeyecekti, büyümek bilmeyecekti şu gönlü. Biri gelsin başını okşasın iki çift güzel kelam etsin diye etmediği kalmamıştı. Bir yuvası olsun onu seven bir karısı bir de yavruları olsun diye etmediği dua kalmamıştı.

KIZILCAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin