Kader

12 2 0
                                    


Artık geçmişte kalmış bir çağda, kuzeyin vahşi topraklarını Sahn-Uzal adlı acımasız bir savaş beyi kasıp kavuruyordu. Kötücül inançlarının verdiği güçle, karşısına çıkan her kabileyi ve yerleşimi ezip geçerek temelini kan ve ölümle attığı bir imparatorluk kurmuştu. Fani yaşamının sonu yaklaşırken görkemli Kemikten Saray'da ilahlarının şölen masasında kendine ebediyen bir yer edindiğinden emindi.

Ama öldüğünde, karşısında ne görkemli salonlar buldu ne de şölen masaları. Onun yerine bomboş bir bozkırda duruyordu Sahn-Uzal. Etrafını maddi olmayan bir sis sarmıştı. Kulaklarını karmakarışık fısıltılar dolduruyordu. Zaman zaman yanından kendi yitişlerine doğru giden, hayaletsi şekillerden ibaret başka kayıp ruhlar geçiyordu.

Sahn-Uzal hiddetle dolup taştı. İnandıkları yalan mıydı? Yoksa dünya üzerine kurduğu tahakküm, böylesine istediği ölümsüzlüğü elde etmek için yeterli mi değildi? Bulup bulacağı, bu boşluktan ibaret olamazdı ama ucu bucağı da yok gibiydi. Kendisinden daha güçsüz ruhların yavaş yavaş sise karışıp dağılmasını ve yok olmasını seyretti.

Öyle bir hızla yok oluyolardı ki hiç bir şey hiç kimse onları durduramaz gibiydi. Bunca zaman yanlız ve vahşi bir biçimde fetihler yapıp ortalığı kan gölüne çeviren Sahn-Uzal'ın durup dururken böylesine güçlü bir yıkımla karşılaşması onu daha da hiddetlendirdi ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın o bunu kabul edemezdi. Her şey silinebilir her şey yok olabilir ama...

...Sahn-Uzal yok olamazdı.

Hiddetten ve çektiği eziyetten çelikleşen iradesi onu bir arada tutuyordu. Bu ıssız yerdeki, anlamı ve kaynağı belirsiz fısıltılar zamanla berraklaşıp neredeyse anlayabildiği sözcüklere dönüştü. Bunun, yaşayanlar arasında kimsenin konuşmadığı Ochnun adlı lanetli bir dil olduğunu öğrendi. Sahn-Uzal'ın zihninin kalıntılarında kurnazca bir plan şekillenmeye başlamıştı. İki dünyayı ayıran perdenin öte tarafına akıl çelici fısıltılar yollamaya, kendisini dinlemeye cüret edenlere muazzam gücünü sunmaya başladı.

Onun bu çeldirici fısıltılarına çoğu büyücü gıpta ve iştahla bakıyordu ama hep kendilerini tutmayı başarıyorlardı. Bu güzel ve nahoş teklif o kadar cazip gelmiş olacak ki sonunda bir grup büyücü, Sahn-Uzal'ı ölüler âleminden geri getirmeye karar verdi. Artık eti kemiği kalmamış olan yaratık, büyücüleri ruhunu eski zırhına benzeyen, kara metalden zırhlara bağlayarak onu tüm ölümlülerden daha güçlü kılmaya teşvik etti. Böylece demir ve nefretten oluşan devasa bir hortlak olarak yeniden dünyaya döndü.

Gözünü güç hırsı bürümüş büyücüler, onu önemsiz savaşlarında silah olarak kullanabileceklerini sanıyorlardı. Ama hortlak, büyücüleri oracıkta öldürdü. Silahları ve büyüleri ona işlememişti. O normal bir hortlak değildi, o artık maddiyatını kaybetmiş bir hükümdardı

Büyücüler onu emirlerine bağlamak için son bir çabayla çığlık çığlığa adını söylediler ama hiçbir faydası olmadı çünkü Sahn-Uzal yoktu artık.

Dünya dışı bir gümbürtüyle, Ochnun dilindeki hayalet adını söyledi: Mordekaiser.

Bu sesi duyan diğer diyarlardaki büyücüler, krallar, cadılar, savaşçılar , vastayalar (hayvan-insan karışımı yaratıklar), ve diğer tüm yaşayanlar büyük bir dehşete sahip olmaya yavaş yavaş başladılar.

-Evet... Evet... yaşıyor hissedebiliyorum, bu metal sesi bu kara büyü...

- Kim geldi Ryze kim ?

-Ölülerin Hâkimi...


Ölülerin HakimiWhere stories live. Discover now