Bölüm Yirmi Altı

1.3K 234 80
                                    

 'Yokluğunun ıstırabı her geçen saniye artıyor Ma'levs...'

***

Daisy

Göğsümdeki derin acıya rağmen gözlerimi gökyüzünden ayıramıyordum. Alev topuna benzeyen şeylerin boyutu, üzerimize doğru düşerken gittikçe büyüyor, hissettiğim ıstırap her geçen saniye artıyordu. Hala şaşkındım, olanları bir türlü aklım almıyordu ama biliyordum, canavarlar buradaydı. Hislerim bana gerçekleri tüm çıplaklığıyla gösteriyordu.

Zar zor ayağa kalkıp çevreme baktım hızla. Az önce sokak lambasının altında duran adamlar çoktan aceleyle uzaklaşmaya başlamıştı. Tüylerim ürperdi ister istemez, havayı kaplayan korku elle tutulur derecedeydi. Bakışlarım hızla etrafıma, evlerinin balkonundan ya da pencerelerinden korkuyla gökyüzüne bakan insanlara döndü. Bunu gören tek kişi ben değildim, kafayı yememiştim. Bu şey tamda şimdi oluyordu. Uzaklardan gelen şaşkınlık dolu çığlıklar beni kendime getirdi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve hislerimi kontrol etmeye çalıştım. Göğsüm acıyla kasıldı, başımda keskin bir ağrı hissettim ama yürümeye başladım. Her saniye kendimi daha iyi hissederken adımlarımı hızlandırdım. Karanlık sokaklardan geçerken bir gözüm hala üzerimize doğru gelen alev toplarındaydı ama onlara bakarken birden bire yok olduklarını görmek bocalamama neden oldu.

Ne?

Yerimde durup alev toplarının nereye kaybolduğunu görmeye çalıştım. Gökyüzü katranımsıydı ama alev topları sanki hiç orada değilmiş gibi yok olmuştu. Göğsümdeki his hala devam ediyordu, bu da bana görünmez olmalarına aldanmamam gerektiğini söylüyordu.

Eve gitmeliydim.

Sert bir esinti bedenime çarptığında kollarımı belime sarıp yürümeye devam ettim. Her adımda esintinin şiddeti artıyor, yürümemi zorlaştırıyordu. Bir yandan rüzgarın etkisiyle etrafta uçuşan kağıt ve kartonlara bakarken, diğer yandan kaybolan alev toplarını görmeye çalışıyordum. Hala orada değillerdi ve bu beni feci endişelendiriyordu. Kısa süre içinde yürümeye devam etmek sandığımdan daha da zorlaşıştı, bedenim rüzgârın şiddetiyle geriye doğru savrulmaya başladı. Ve en kötüsü de soğuk daha da keskinleşti ve kaşla göz arasında rüzgar fırtınaya dönüştü. Birden bire plastik çöp bidonları sanki hiç ağırlığı yokmuş gibi etrafa savrulmaya başladı. Yağmur damlaları bedenimi kaplarken insanların korku dolu fısıltıları etrafı kapladı.

Bu hiç normal değildi.

Çıplak kollarım buz gibi yağmurun altında kırmızılaştı, dişlerim birbirine vurmaya başladı. Başımı eğdim ve kollarımı kendime daha da sıkı sarıp olabildiğinde hızlı yürümeye çalıştım. Sonunda kendi sokağıma girdiğimde sırılsıklamdım. Başımı kaldırıp önüme baktığımda fırtınaya ve yağmura rağmen insanların sokak ortasında durup gökyüzüne baktığını, aralarında hararetle konuştuğunu gördüm.

''Daisy!''

Bakışlarım apartmanımın önünde durup bana el sallayan Kelly'e döndü. Elinde bir şemsiye tutuyordu ama rüzgarın şiddeti o kadar fazlaydı ki şemsiye eğilip bükülüyor, onu asla korumuyordu. Kalbim korkuyla attı, dışarıda olmamalıydı. Hızla ona doğru koşmaya başladım. Kelly de benimle birlikte hareket edip ortada benimle buluştu ve kollarını bana dolayıp '' Neredeydin! Aklımı kaçıracaktım! Az önce olanları gördün mü? Neler oluyor!'' diye peş peşe konuştu. Rüzgar ve yağmur yüzünden sesini zar zor duymuştum.

'' Hemen eve girmemiz gerek,'' diye bağırdım ve elini tutup onu benimle beraber kalabalık insanlardan uzaklaştırdım.

Kelly neyse ki sözümü dinledi ve benimle yürümeye başladı. Apartman tam önümüzdeydi, aramızda en fazla on beş adımlık mesafe vardı. Normal bir günde saniyeler içinde orada olurduk ama şiddetli rüzgar hızımızı azaltıyor, yağmur bedenimize ağırlık bindiriyordu. Bir anda o kadar şiddetli yağmaya başladı ki önümü göremez oldum.

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Where stories live. Discover now