Bölüm Otuz Bir

1.4K 238 66
                                    

'Hissediyorum, çok yakınsın Ma'levs...'

***

Daisy

Bakışlarım soğuk, ürkütücü dar koridorlardan geçip yan yana durmuş bir düzine muhafıza döndü. Onlara bakmak bana Sitra'yı hatırlatıyordu, ister istemez kalbim sızladı. Onu geride bırakmak vicdanımı parçalamıştı ama geri dönecekti. En azından tapınaktaki baş Seçilmiş bana öyle söylemişti. Derin bir nefes alıp önüme odaklandım. Hastalıklı Fısıldayanların hapsedildiği yerden sadece bir kaç yüz metre ötedeydim. Vernon'la buraya geldiğimizde bir merdivenden inmiştik. Elbette orayı geçmek çok zordu çünkü Fısıldayanların hisleriyle doluydu, bedenim o hisleri başta kaldıramamıştı. Şimdi, burada beklerken o acı dolu merdiven tam karşımdaydı. Huzursuzca yerimde kıpırdandım, o merdivene ulaştığım an canım yanacaktı.

Cesaret toplamak için derin bir nefes aldım ve önümdeki merdivenlerden tırmanıp durduğum yere doğru gelen muhafıza baktım. Yüz ifadesi değişmedi, Sitra kadar acıya dayanıklı olmalıydı. Muhafız saniyeler içinde yanımda durup beni saygıyla selamlarken hala yüzünü inceliyordum.

''Mash'ka.''

''Evet, ne oldu?'' diye sordum merakla ve biraz endişeyle.

Buraya gelmeden önce neler döndüğünü öğrenebilmek için hastalıklı fısıldayanların olduğu alana birkaç muhafız göndermiştim. Prisha'm ve Kia'yla bir süre görüştükten ve plan yaptıktan sonra ben de hemen buraya gelmiştim. Her alanı muhafızların kaplamasını beklemiyordum ama her iki adımda bir devasa cüsseli muhafızlar hazırda bekliyordu. Sanırım hastalıklı fısıldayanlardan birinin, bu durumda çoğunun, kaçmasından endişeleniyor olmalıydılar.

''İçeride kimse yok.''

Muhafızın sözleriyle birlikte bedenim kaskatı kesildi.

Hızla merdivenlere doğru yöneldim ve eteklerimin ucunu kaldırıp inmeye başladım. Yarı yolda durup şaşkınca etrafıma baktım, acı yoktu ya da korku ve hüzün. Hayır, hiçbir şey hissetmiyordum, bir önceki gelişimdeki gibi değil. Daha hızlı indim ve koşar adım önümdeki kapıdan geçtim. Bomboş odaya vardığımda nefesim kesildi, parmaklarımı eteklerime daha çok bastırırken hayal kırıklığımı dizginlemeye çalıştım.

Kimse yoktu...

Duvarlar çatlamış, katranın izleri az da olsa zemini kaplamıştı. Ayrıca geniş olması gereken alan artık o kadar küçüktü ki yatak odamın yarısı kadar bile değildi. Oysa ki ilk geldiğimde oda devasa boyuttaydı ve her yeni hastalıklı Fısıldayanla birlikte genişlemiş olmalıydı. Kalbim buz kesti, derin bir anlayış bana vururken omuzlarım çöktü. Hastalıklı Fısıldayanlar gittikçe oda da küçülmüş olmalı.

Muhafıza döndüm ve '' Nerede olduklarını biliyor musun?'' diye sordum cevabı tahmin etmeme rağmen.

''Bilmiyorum Mash'ka.''

Tanrım!

Sitra'ya şuan çok ihtiyacım vardı!

Oradan çıkıp arınma odasına gittiğimde kalbim hala gördüklerim yüzünden tekliyordu. Bir kişi bile kalmamıştı, kraliçe hepsini almış olmalıydı ama bunu nasıl yapabilmişti? Arınmadan çıkıp yavaşça koridorları geçtim, olayın üzerimde kurduğu hüzünden kurtulmaya çalıştım. Sonunda kendimi Vernon'un ayin alanındaki odasına götürdüm ve orada bir süre bekledim. Masanın çekmecelerini karıştırdım, kalemlere baktım. Kâğıtları inceledim ve sonunda dışı yıpranmış bir büyü kitabı buldum. Bir an tereddüt etsem de sonunda koltuğa yaslanıp onu okumaya başladım.

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Where stories live. Discover now