page 3: all the words that leave my tongue

7.1K 794 224
                                    

Ellerim önümdeki masamın üstünde bulunan şarap bardağını kavrarken gözlerimin odağı direkt olarak önümdeki dosyaydı. Kırmızı sıvıyla dolu olan kadehten bir yudum alarak biraz rahatlamaya çalıştıktan sonra bir elimle tuttuğum mat siyah dosyanın kapağını kaldırdım. Aynı kapağı gibi siyah bir kağıdın üstüne beyazla yazılmış bilgisayar yazısına kısık gözlerle bakarken dilimi alt dudağımda kaydırdım.

Şu an yaptığım iş doğru değildi.

Resmen tarih boyunca en çok aranan suçlulardan bir tanesiyle karşı karşıya gelmiş, onunla muhabbet etmiştim. Yetmemiş gitmesine izin vermiştim. Buraya kadar onun kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, o yüzden suçsuzdum ama elimdeki onun verdiği, içindeki bilgilerin kim bilir nasıl elde edildiği dosyayı kullanmak kesinlikle etik değildi.

Gerek o sokakta, yağmurun altında gerekse eve gelene kadar fazlasıyla düşünmüştüm. Bülent Işık yapmamıştı, bunu biliyordum. Buna mesleki deneyimlerimle de hislerimle de emindim. Eğer bu dosyayı kullanmaz ve işin peşine kendim düşersem fazlasıyla zor bir iş olacağının bilincindeydim ama olay zor olması değil uzun sürecek olmasıydı. Bülent Işık'ın mahkemesinin ardından bulduğum bilgiler işe yaramazdı ve mahkemesi de çok uzak bir tarihte olmayacaktı.

Bir elim sinirle saçlarıma çıkarken avcumla gelirken yediğim yağmur yüzünden nemli olan tutamları sıktım. Neden bunu yapmıştı, neden beni böylesine zor bir karar altında bırakmıştı bilmiyordum ama bunu sevmemiştim. Diğer türlü Bülent Işık hapse girse bile en azından elimden geleni yapmış olacaktım. Elbette suçsuz birisinin hapse girmesi istediğim son şey bile değildi ama hayatımı oluşturan kuralların dışına çıkmak ve vicdanım arasında bir seçim yapmak da istemiyordum. Beni mecbur bırakmıştı.

Aslında o kişinin Şah'ın bir üyesi olduğunu veya bu dosyanın içindekilerin doğru olup olmadığını bilmiyordum. Sonuçta Şah basit bir suç çetesi değildi; yediden yetmişe herkesin dilinde olan, en yüksek birimlerin bile yakalamak için canını dişine taktığı, ülke başkanının hakkında defalarca kez açıklama yaptığı bir gruptu. Benim bile yıllarca araştırma izni alabilmek için uğraştığım bir gruptu ve herhangi birisi için kimliğini açık etmeme izin vereceğini düşünmüyordum. Orada onu vurabilirdim de. Belki de tarzı buydu, bizimle apaçık eğleniyordu.

Ne yapacağımı bilemeyerek evimin geniş ve ferah salonunda öylece oturdum. Koyu kahve gözlerim oturduğum üçlü kahve koltuğun hemen karşısındaki televizyondayken aklım tamamen başka yerdeydi. Eve gelirken karakoldan birisine o ara sokağa bakan kamera görüntülerini atmasını istemiştim ama tam olarak verdiğim saat aralığındaki tüm kayıtların silindiğini söylemişti. Bu beklediğim bir şeydi çünkü eğer o kişiden gerçekten Şah'tan ise -ki bunun nedense doğru olduğuna inanıyordum- ardında böyle basit izler bırakmazdı. Yine de denemekten zarar gelmezdi.

Havaya sert bir soluk bırakıp kadehteki tüm sıvıyı hızla boğazımdan yuvarladım. Kapağını açtığım ama okumadığım dosyayı bir kararla sert bir şekilde kapadıktan sonra önümdeki masaya fırlatırcasına attım. Şimdi okumayacaktım, en azından az da olsa rahatlamam gerekiyordu. Beynimin rahatlaması ve verdiği kararın altından daha kolay bir şekilde kalkması için.

Bir elim siyah pantolonumun cebinde ıslanmaktan kurtulabilmiş telefonuma gitti. Telefonumu elime alıp parmaklarımı dokunmatik ekranda gezdirdim. Kısa sürede yıllardır arkadaşım olan Alpay'ın numarasına basarak kulağıma yaslamıştım.

Alpay'la tanışma hikâyemiz biraz tuhaftı. Kendisiyle henüz 15 yaşında bir gay konuşma sitesinde tanışmıştık. O zamanlar yönelimini yeni yeni fark eden ben öyle sitelerde sabahlıyor, yaşıtlarım gibi gerçek aşkı bulmayı ümit ediyordum.

Şah [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin