1

275 11 10
                                    

Yoğun geçen toplantı ardından nihayet otelimdeydim. Topuklu ayakkabıları koltuğun kenarına fırlatırken kendimi yatağa attım. Gözlerim kapanmak için yalvarıyordu sanki. Uyanmalıydım. Hesap vermem gereken bir nişanlım vardı.

"Nerdesin saatlerdir?"

Tuğra yine bildiğimiz gibi.

"Toplantıdaydım şimdi oteldeyim. Sen nasılsın, iyi misin?"

Dedim ima dolu bir sesle. Sıkıntıyla iç çekti.

"Toplantılar, iş görüşmeleri, seyahatler...ne zaman bitecek bu Eflal? Ne zaman bir kadın gibi evinde oturup normal işlerle uğraşacaksın?"

Sinirimi dengelemeye çalışırken bir bardak su içtim. Bu cahil adamla nasılda yolum kesişmişti böyle?

"Tuğra yanlış kişi olduğumu defalarca söyledim sana. Nişanda ısrarcı olan sendin. Buyum işte hayatımız böyle olacak.  Evde oturup seni bekleyen biri olmayacağım"

Sonda ki tonlamam beni bile ürkütmüştü. Ama gelin görün ki Tuğra da yoktu o ürkmüşlük!

"Yarın dönüyorsun nihayet. Uzun uzun konuşuruz canım. Şimdi dinlen yorgunsundur"

Cevabımı bile beklemeden kapandı telefon. Amcam sayesinde düştüğüm bu durumun içinde 2 senedir sinir krizleri geçiriyordum. Genç yaşımda büyük bir aptallık yapıp kuzenimle nişanlanmıştım. Kınama seslerinizi duyar gibiyim...

Henüz 21 yaşında ve aklı bir karış havada olan bir kızdan beklenecek bir şeydi aslında. Şehir dışında her şeyi yapabildiğim bu adam aile içinde olmadığı kadar dikkatimi çekmişti. Sanki kuzenim olan Tuğra değil de bambaşka biriydi. Gaflete kapılıp daha doğrusu gaza gelip takmıştım işte yüzüğü. Zaten sonrasında hayatım düzelmek bilmemişti. Tuğra ve ailesi her şeye karışır olmuş, evlilik ve iş hayatını aynı anda yürütemeyeceğime kanaat getirmişlerdi. Tam da o an annemin sözleri bir tokat gibi yüzüme çarpmış ve durun demem gerektiğini bana hatırlatmıştı.

Zavallı annem hiç onaylamamıştı bu ilişkiyi. Beni de baya zorlamıştı vazgeçmem için ama gelin görün ki gözümdeki perdeyi kaldıramamıştım. Sonrasında da zaten kaybetmiştim onu. Uzun bir uykuya dalmıştı.

Şimdiyse burdayım işte. Demir Holding'in müdürü Eflal Tunay olmuştum. Olmuştum olmasına ama akıl sağlığım iş hayatımı etkilemeye başlayacaktı yakında. Tuğra'dan ayrılmayı istiyordum ama bir türlü cesaret edemiyordum. Tüm akrabalarımın bir anda odak noktası olmak zor olacaktı benim için.

Kalk Eflal kalk! Bu düşünceler bir Chivas'a bakar. Elimdeki viski bardağıyla dolaba yöneldim. Tuğra beni alkole itiyordu. Pek içmesem de işin içinden çıkamadığımda iyi geliyordu. Sorunları göz ardı etmekte bana yakışırdı zaten.

Bardak bardak içtiğim viskiye son vermiştim. Gece 3.12 civarıydı. Ben mi sallanıyordum yoksa otel mi anlam veremezken kapım aniden açıldı. Yüzünü seçemiyordum.

"Deprem!"

Diyebildi nefes nefese. Bana doğru koştuğu sırada zemin ayaklarımın altından kaymış tavan üzerimize çökmüştü. Sarsıntı devam ediyordu. Üzerime daha fazla ağırlık binmeye başladığı sırada gözlerimi kapattım. Kulaklarımda rüzgarın en sert uğultusu vardı. Kıyamet kopuyordu sanki. Toprak bağırıyor gökyüzü ağlıyordu. Bağırmalar inlemeler birbirine karışmıştı. Sürekli çöküyordu sanki evren. Defalarca üzerime yıkılıyordu. Nefessiz kaldığımı hissettim bir an. Burnuma kaçan toprak taneleri sebebi olabilirdi. Ellerimi oynatmayı denedim. Bir tür şok olabilirdi ya da belki de kımıldayamayacağım kadar dar bir alandı. Gözlerimi daha da sıktım. 'Çok içtim' dedim kendi kendime. 'Bu bir rüya ve ben çok sarhoşum'.

ENKAZWhere stories live. Discover now