Kanadı kırık

64 9 4
                                    

🌿 Yorumlarınızı eksik etmeyin çiçekler, rica ediyorum 🌼 🌼🌼

🌻Medya ile okunması tavsiye edilir🌻

Omzunu sıvası dökülmek üzere kalın duvara vermiş ellerindeki tesbihi sallarken hâlâ geçen hafta doktor ile yaşadığı tatsızlığı düşünüyordu.
Hâlbuki kendine söz vermişti, Doktora aynı konuları açmayacak, ona gitmesi için baskı yapmayacaktı.
Zira doktor kendi seçimini yapmıştı, buna rağmen neden hâlâ ona baskı yapıyordu bilmiyordu.

Ne zaman ağzını açsa ya ölüm diyor; ya da git diyordu. Bu tavrına bir türlü anlam veremiyor, pişman oluyordu.
Bakışlarını yanındaki kardeşim dediği Emir'e çevirdi.
Elindeki kitaba sıkıca tutunmuş kayıp gitmesinden korkuyordu.
Çünkü bir tek kitaplar, onu esir hayatından kurtarıp başka diyarlara götürüyordu.

Dün görüş gününe annesi gelmiş olacak, sabaha kadar yatağında hıçkırarak ağladığını duymuştu.
Yanına gidip göğsüne sararak teselli etmek istese de yapamadı zira kendi ağrısı bir yumruk olmuş boğazını sıkıyordu.
Ondan daha çok ağlamak ve umursamazca arkasına dönüp uyumak arasında sabah etmişti.
Lâkin ne uyumuş, ne de ağlayabilmişti.

Sıkıntılı bir nefes verip karşısındaki solculara çevirdi bakışlarını.
Bir duvar dibinde hararetli bir tartışmanın içinde gibiydiler.
Umarsamazca bakışlarını çekmek üzereyken en köşede yere çökmüş bir solcu girdi görüş açısına.
Diğer solcu kalabalığı ara sıra ona değen bakışları ile aralarında tartışıyorlardı.
Emir yaşlarında olduğu belli olan bu genç başını duvara yaslamış cenin pozisyonunda kollarını birbirine bağlayarak titriyordu.
Dişleri sinirle gıcırdarken öfkeyle soludu.

Yoldaşını bu hâle sokmak hangi erkekliğe sığar diye düşünerek sert adımlarını onlara doğru atmak için hareketlenmişti ki Emir kollarından yakaladı.
Başını olumsuz yapma der gibi sallasa da Ali banane diyen bir adam olmadığı için mahkûm olmuştu.
Emir bunu bilerek daha fazla üstelemedi.
Sert adımları onlara yaklaştıkça köşedeki çocuğun yüzü netleştiğinde duraksamıştı.
Yüzü sapsarı olmuş çocuğun soluk dudakları titriyor, şakağından dökülen terler yüzünde ıslak bir yol çiziyordu.
Gözlerini zorlukla açmaya çalışıyor ama yapamıyor gibiydi.

Adımları kendinden bağımsız hareket ettiğinde bu sefer bakışları tartışmayı bırakan solculara değmişti.
Her ne kadar kavga edip birbirlerine girmeseler de, Mehmet ve birkaç tane solcu hariç diğerlerini yok sayardı.
Zira onlar da öyle yapıyordu.
Aynı dar ağacın da sallanacak olsalar da can ciğer olmak zorunda değillerdi.
Zira ideolojileri buna pek müsaade etmezdi.
Reis diye hitap ettikleri Solcu Deniz, sert bakışları ile bir adım atmıştı ki solcu Mehmet önüne geçerek Ali'nin önünde durdu.

"Ülkücü! Şimdi hiç sırası değil"


"Kavga etmek için gelmedim" diyerek bakışlarını tekrar yerde titreyen çocuğa çevirdi.

"Neyi var?" Diye sordu bakışlarını çocuktan çekmeden. Mehmet sıkıntılı bir nefes verip bakışlarını titreyen yoldaşından çekip karşındaki sorgulayan adama çevirdi.

"Ülkücü bu bizim meselemiz" dedi dişlerini sıkarak zira Reisleri bir patlarsa, bu avlu yangın yerine dönerdi biliyordu.


"Yanına gidip kendim mi öğreneyim?" Dediğinde solcuların lideri gür sesiyle konuştu.


"Sanane ülkücü, işine bak!" Dedi.
Ali, öfke ile bir adım atmıştı ki solcu Mehmet göğsünden tutup engelleyerek bağırdı.

"Hasta!"

Mahkûm Where stories live. Discover now