- Minho -
Elimdeki artık yıpranmış olan o gördükçe içimin titrediği kahverengi deftere baktım. Yol bitmek bilmiyordu. Sigaram dudaklarım arasında öylece yanarken birkez daha içime çektim. Kendimi zehirlemek de bir işe yaramıyor.
Yavaşça geldiğim yere baktım. Birkaç adımda ulaştığım mezar taşı tekrar doldurdu gözlerimi. Üzerimdeki kabanın kirlenmesini bile umursamadan oturdum o ıslak yere." Bebeğim...ben geldim."
" Nasılsın bugün? Hava güzel mi? Mayıs ayının yağmurları yağıyor yine, ben yalnız ıslanıyorum. Güzel değil mi? Sen yağmur seviyorsun, fakat ben nefret ederdim. Şuan öyle değil biliyor musun? Saatlerce yağmurda kalsam da sesim çıkmıyor, sen varmışsın gibi ıslanıyorum. Öyle bakıyorum gökyüzüne... "
Toprağını okşarken başımı taşa yaslayıp defteri açtım. Bir elimle yağmur gelmesin diye koruyordum onu.
" Okuyayım mı?"
" Ben Hwang Hyunjin , bugün okulda yine kötü bir gün geçirdim. Sorumlusu sensin. Sen ve varlığın. Bugün yine bana zarar verdin. Üstelik bana ne dedin biliyor musun? ' Seni öldürmeyeceğim Hyunjin, seni böyle mutlu etmeyeceğim ' yanılıyorsun Min... Sen beni her gün öldürüyorsun. Bugün böyle kısa olsun. Bunu da oku bana. "
Göz yaşlarımı sildim ve hızlıca kapattım defteri.
" Hyunjin... Sanırım artık yanına geliyorum. Dayanamıyorum artık, seni orada rahat bırakmak niyeti ile dört senedir sabrediyorum. Fakat olmuyor. Neden gittin ki.. küçücük bir çocukken babam yaptı aynısını, şimdi sıra sende miydi? Olmuyor küçüğüm, her sabah iki saatlik uyku ile kalkıyorum ayağa, kıyafetlerini yıkıyorum. Masanı topluyorum. Eşyalarını düzeltiyorum. Sonra çıkıp kütüphaneye geliyorum. Biliyorsun değil mi? Şehrin en güzel kütüphanesi oldu bebeğim. Her yer senin resimlerin ile doldu. Gelenler soruyor ' Kim bu? Neden bu kadar resmi var. Bir yazar mı? Ya da oyuncu?' aşkım diyorum.. acım, hayatım, tek umudum... canımın içi diyorum. Kalıyorlar öyle, sonra gittiğini öğreniyorlar. Kiminin gözleri doluyor, kimi öylece susuyor. Saatlerce senin için kitap okuyorum. Müzikler dinliyorum. Sonrasında çıkıp eve gidiyorum. O eve. Benden gittiğin o eve. Sana yemin ediyorum, o sandalye hâlâ yerinde. Oturuyorum üstüne, kalkamıyorum. Ağlıyorum. Saatlerce, sabaha kadar. İlk günki gibi ağlıyorum. Bu gidiş ilk kezmiş gibi nefesim kesilene kadar ağlıyorum."
Derin bir nefes alıp elimin tersiyle göz yaşlarımı sildikten sonra devam ettim.
" Sensiz olmuyor, ama biliyorsun seninle de olamıyordu. Korkuyordun hâlâ benden, o kadar haklısın ki. Aşkım, her şeyim, mokita'm o kadar haklısın ki..ben bile korkuyorum kendimden. Senden özür dilerim, tekrar madde kullanmaya başladığım için senden özür dilerim. Ama daha fazla tutamadım sözümü, sadece üç gün dayandım. Olmuyor küçüğüm, kafamı duvarlara vursam da çıkmıyorsun aklımdan. O madde bile senin kadar etki etmiyor bende. "
Saatlerce orada vakit geçirip aşkımla konuşmuş, sonrasında kalkıp aynı çaresizlik ile evin yolunu tutmuştum. Yoldan geçerken yine aynı simalar takıldı gözüme.
" Bayım! Nereden dönüyorsunuz?"
" Aşkımın yanından... "
" Bize selam var mı? "
" Çokça var! "
Bana gülümsemiş ve tekrar önüne dönmüştü.
" Delirmiş..."
Hayır ben delirmedim. Onu özlüyorum sadece.
Eve geldiğimde kabanımı bir köşeye bırakıp paketi ve çakmağı cebimden çıkardığım gibi yaktım sigaramı, oturdum sandalyenin karşısına.

YOU ARE READING
MOKİTA - HyunHo -
Fanfiction• Yüreğinden yaralı bizim hikayemiz, Kaderimden kalanı silsem de gitmiyor.• 19/01/23