Meksika'dan Kalanlar

88 12 5
                                    

Daha önce de yazdığım gibi benim Meksika ile ilgili anılarım Meksika'ya çok önce başladı. ABD'nin Utah eyaletindeki ilk yılımda Meksika'dan göç eden insanların, müziği, yemekleri ve kültürü ile tanıştım. Ama çok daha önce, üniversitenin ilk sınıfında ayağımı kırdığım sırada, gecenin 2si 3ü gibi uyandığımda bilgisayar üzerinden Meksikalı bir yaşıtımla mesajlaşıyordum. O arkadaşla birgün birbirimizin ülkesine gidebileceğimizi yazmıştık birbirimize. Ben sözümü tuttum, ama o da tutmuş mudur bilmiyorum, çünkü adını da iletişim bilgilerini kaybettim.

Ama sanırım Meksika ile ilgili ilk ciddi anımı, ortaokul yıllarında okuduğum bir kitap sayesinde edindim. Kitap ülkenin Guadalajara isimli şehrinde, yoksul ama emekleri ile geçimlerini sağlamaya çalışan bir ailenin hikayesi idi. Bir gün ailenin reisi olan adamın üç parmağı fabrikada kesiliyordu, ve aile elinden geleni yapmasına rağmen yavaş yavaş batağa saplanıyordu. Orada özellikle, ailenin iyice umudunu kaybetmeye başladığı sırada, yanına yerleşen kimsesiz bir çocuğun sözleri. Aile ona durumlarının kötü olduğunu, ve çocuk yanlarına gelse bile yaşam standartlarının düzelmeyeceğini söylediğinde çocuk, "Siz ailesiz yaşamanın ne demek olduğunu bilmiyorsunuz, yaşamım aynı kalsa bile bir ailemin olmasını isterim diyordu."

 Bu hikaye diğer herşeyden önce Meksika'nın hep benim zihnimde bir yerinin olmasını sağladı. Hikayenin şehrini Guadalajara'yı göremedim, bir gün oraya da gitmeyi istiyorum.

Bu seyahat yeni anılar ekledi Meksika hakkında. Kaldığım evde yaptığımız parti ve ev sahibimin Meksikalılarla ilgili sözleri, sokaktan aldığım yemeğin tadı, öğrendiğim birkaç kelime İspanyolca ile derdimi anlatmak için harcadığım büyük çaba, ve bazen başarılı olup iyi ki İspanyolca öğrenmişim deyişim. Zocalo Meydanında dans eden insanlar, metronun kalabalığı, 7 Haziran'da oy verin afişi, Teotihuan'da Güneş Piramidi'nin üstünde oturduğum zafer dolu an. Tıklım tıklım dolu sokaklar. Ve annelerinin önünde bağıra bağıra şarkı söyleyen üç küçük çocuk.

Daha önce yazdığım bir şeyi daha yeniden yazayım. Hayatımda hiçbir ülkeye gitmeyi Meksika'ya gitmeyi istediğim kadar istememiştim. Ve gidip gördükten sonra Meksika'yı daha çok sevdim. Sokaklarını, yemeklerini, tarihini, sanatını ve insanlarını, hepsini daha çok sevdim, hatta sorunlarını bile.

Ev arkadaşlarım Meksika'nın insanlarının ülkelerindeki sorunların düzelmeyişinden dolayı yorulduklarını söylemişti. Olabilir. Tıpkı insanlar gibi bazen toplumlar da yorulabilirler. Önemli olan o yorgunluk anında bile sorunların kaynağını görebilmektir. Ve bazen dinlenmek, bir insanın da bir milletin de gerçekleri daha iyi görebilmesini sağlar. Ve yorgun bir millet dinlendikten sonra tarih sahnesine daha güçlü çıkabilir, ve insanlığa büyük katkılar sağlayabilir. Ben Meksikalıların ve Latin Amerikalıların bir gün dinleneceklerini, ve sonra tarih sahnesine bugünkünden çok daha güçlü bir şekilde çıkacaklarına inanıyorum. Ve umarım inandığım gibi olur, çünkü bence gerek Meksikalıların ve Latin Amerikalıların, insanlığa katabilecekleri çok şey var.

Bu günlüğün her satırını, hiçbir planlama olmadan, o an, içimden geldiği gibi yazdım, sadece arada, internete ulaştığımda bazı verileri kontrol ettim. Ancak günlükte hatalar ve çelişkiler olabilir. Sonuna kadar okuyanlar, tonla bireysel detayın da olduğunu görecekler. Amacım deneyimimi ve hissettiklerimi yansıtmak, ve Meksika isimli yapbozun kimi parçalarını sizinle de paylaşabilmekti.

Günlüğün amatörlüğü kimi arkadaşları hayal kırıklığına uğrattı ise üzgünüm. Ancak, günlüğü sonuna kadar okuyan. Ve benim açımdan çok heyecan verici olan bu seyahatin ayrıntılarını benimle paylaşan herkese çok teşekkür ederim.

Meksika GünlükleriWhere stories live. Discover now