Bölüm II : Çiçeklerin Düşüşü

16 5 0
                                    

"Shirayuki,"

Kunikida-san bana seslenmişti. Kafamı ona çevirerek ne söyleyeceğini bekledim.

"Senin için bir işimiz var. Kendini daha iyi hissediyorsan alabilir misin?"

Sakince kafamı yukarı-aşağı salladım. "Tabii ki, daha iyiyim." diye cevapladım. Kunikida-san'dan dosyayı aldım. Bir postanede olan patlama için soruşturma dosyasına benziyordu. Yola çıkmak için hazırlanmaya başladım. Siyah, uzun paltomu üstüme geçirdim. Üstümdeki kıyafetler işime uygun muydu bilmiyorum ama aşırı rahat hissettiriyordu. Üstümde krem rengi bir kazak, altımda da siyah renkli bol bir pantolon vardı. Ayırdığım saçım ile sol gözümün üstünü kapattım, diğer ayrık saçımı da kulağımın arkasına attım. Tam çıkacakken Ranpo-kun seslendi:

"Yuki, yeteneğini kullanmaktan çekinme."

Anlam veremesem bile gülümsedim ve kafamı aşağı-yukarı sallayarak onayladım. Sevecen bir şekilde el sallayarak sokağa çıktım.

Ayak uçlarıma bakarak yürüyordum. Psikoloji, okulum, evim... Aslında öteki dünyayı unutmak istiyordum. O zor yeri unutmak istiyordum. Gerçi buradaki durum da çok farklı değildi. Hatırladığım anılarım kadarıyla burada da annesiz babasız büyümüştüm. Annem benim doğumumda ölmüş, babam başka biriyle evlenmişti ve "o"ndan işkence görmüştüm. İşkence de denmez aslında. Çocukluğumu yaralayan şeyler. Babam da bir kazada ölünce yetimhaneye kalmıştım. Yetimhane ise çok daha beterdi... Bunları ben yaşamış olsam dahi, boş geliyordu. Boş hissettiriyordu. Böyle bir geçmişim varmış, diyorum. Hem psikoloji öğrencisi olup hem de bu kurgusal dünyada kalmakta ısrar etmem ne kadar da çok çelişiyor. Aslında bu dünyadaki kendimin de ne yaşadığını anlıyorum. Çünkü öteki dünyada da öyleydim, ama babaannem vardı. Artık olmayan bir babaannem. Yolda yere düşmüş yıldızlar vardı, yere düşmüş yıld-

Bir saniye, o bir bileklik. Yıldızlı bir bileklik. Yıldız değilmiş.

Yere eğilip bilekliği aldım, ayağa kalktığımda önümde yürüyen birini gördüm. Siyah paltolu, uzun boylu, siyah saçlı biri. Arkasından seslendim, "Beyefendi!" diye. Fakat duymamış olacak ki ilerlemeye devam etti. Takip etmeye karar vererek adımlarımı hızlandırdığımda ara sokaklardan birine girdi. Tekinsiz hissettirse bile elimdeki artık başka birinin eşyasıydı ve vermeliydim. Arkasından ben de sokağa saptığımda bunun bir tuzak olduğunu anlamam için çok geçti.

Bu Akutagawa'ydı. Korkudan dizlerimin bağı çözülmüştü ki, yere diz üstü çöküverdim.

"Ne diye takip ediyorsun beni?"

Cevap vermek istiyordum ama dilim dönmüyordu. Sanki dilim tutulmuştu!

"Rasho-"

"D-dur!"

"Beni neden takip ettiğini söylemezsen sağ kolunu alırım."

Geçiş || Akutagawa x OkuyucuWhere stories live. Discover now