Mutluluk Arayan Kız Monika

122 82 10
                                    

Monika Prunkvoll, yirmi altı yaşındaydı ve âşık olmuştu. Daha önce hiç olmadığı kadar yüksek bir yoğunlukta hissettiği aşk duygusu kalbinde dolaşıyordu. Bir kaç çocuksu olay dışında kalbinin bu denli yoğunlukta yaşamaya alışık olmadığı bu durum onu çok mutlu ediyordu. Bu duygulara set çekmeye çalışan babasına rağmen duygularından emindi ve sevdiği kişiyle ömür boyu birlikte olmak istiyordu. Bunun adı veya şekli önemli değildi.

O, sadece baskılarla geçen esaret hayatından kendini kurtaracağına inandığı bu adamın yanında olmak istiyordu. Yıllarca babasından görmediği sevgiyi bu adamda bulacağına tüm kalbiyle inanıyordu. Ölen annesinin tek isteği kızının, Herrman Prunkvol’ün yarattığı zindanı andıran bu evden kurtulmasıydı. Monika, yıllarca itaat ettiği babasına ilk kez isyan ediyordu. Bu adamla birlikte bu evden kurtulacak ve annesinin istediği güzel hayata kavuşacaktı. Bu hayallerin  karşısında duran babası çok güçlü olsa da her zorluğu göze alıp bu isteğini gerçekleştirecekti.

Monika, sarı saçları ve mavi gözleriyle görenlerin tekrar dönüp baktığı güzel, yuvarlak bir yüze sahipti. Çok uzun sayılmayan boyuna rağmen dolgun kalçaları ve bir kalemle çizilmiş hissi yaratan vücut hatları hayranlık uyandırıyordu. Tüm güzelliğine rağmen babasının ona dayattığı hayat tarzı ve  gaddar tavırları yüzünden ona çok yaklaşabilen olmamıştı. Maddi olarak sahip olduğu imkanlar sonsuz olsa da babasının üzerindeki baskısı yüzünden manevi olarak büyük yoksunluk içindeydi. Bu yoksunluktan onu çıkarabilecek, onu kurtarabilecek olan el uzatılmıştı. O da bu eli sımsıkı tutmuş asla bırakmaya da niyeti yoktu.

Babasının görevlendirdiği korumalar eşliğinde gidebildiği tiyatro, konser gibi etkinlikler dışında çok evden çıkmazdı. Pazar günleri gittiği kilise de annesi için dualar ediyor ve hayattayken yüzü gülmeyen annesinin ruhunun huzur bulmasını istiyordu. Babası, Monika'yı sahibi olduğu diğer varlıklarından farklı görmüyordu ve dokunulmazlığını sağlamayı istiyordu. Bu sahiplenme hiçbir şefkat duygusu içermiyor tam aksine Monika'nın esaret olarak gördüğü hayatının her gün daha kötüye gitmesine sebep olan bir acımasızlık içeriyordu.  O babasından sevgi görmek umudundan yıllar önce vazgeçmişti. En azından daha özgür bir yaşam bu sevgisizliğin yarattığı acıları bir nebze olsun azaltabilirdi.

Monika, yalnızlık içinde sürüp giden hayatının yirmi altıncı yılında karşılaştığı Anton’dan ilk gördüğü anda etkilenmişti.  Tiyatro salonunda karşılaştığı yakışıklı adam   onun hayatını tümüyle değiştirecekti. Bu değişimin karşısındaki tek engel babasıydı. Tiyatro bittikten sonra Anton bu genç kadını bir buluşma için ikna etmişti. Bunu yaparken onları uzaktan izleyen korumalar onlara doğru yaklaşmıştı. Anton, randevuyu koparmış ve korumaları atlatıp yalnız gelmesi için Monika'yı cesaretlendirmişti.

Monika buluşmak için anlaştıkları gün tüm riskleri alıp odasının penceresinden bahçeye ulaşmış ve kimseye görünmeden Anton ‘la buluşacakları kafeye ulaşmayı başarmıştı. Herrman, kızının kendisine gösterdiği itaatten şüphe duymadığı için son zamanlarda biraz daha fazla evden çıkmaya başlamıştı. Fakat tek başına çıkmış olması daha önce olan bir durum değildi. Hele ki bunu iki gün önce tanıştığı bir adam için yapmış olması Monika için şaşkınlık vericiydi.

İlk gördüğü an da samimi tavırlarından etkilendiği genç adam onu ikna etmekte zorlanmamıştı. Anton bu konuda uzmanlaşmış biriydi. Sahip olduğu özgüven sayesinde insanlarla çok kısa zamanda yakınlık kurabiliyordu. Beğeni uyandıran fiziksel özellikleri kadınlara karşı en büyük avantajıydı. Bu avantajını cömertçe kullanan Anton, yeni avını bulmanın yarattığı coşkuyu gizlemiyordu. Gülümseyerek baktığı genç kadının heyecanı çok belli oluyordu. Anton, gibi bir kurt için çok kolay bir av olacağa benziyordu. Bu kolaylığı düşündükçe yaşadığı zevk katlanarak artıyordu.

Monika saatler boyunca karşısındaki yakışıklı adama hayatını anlatmıştı. Altı yaşındayken kaybettiği annesinden bahsederken gözleri dolmuştu. Onun bu zayıf anından yararlanan Anton elini tutmuş ve bu Monika'yı etkilemişti. Hayatı boyunca kimseden yakınlık görmemişti. Babasını anlatırken ondan nefretle bahsediyordu. Anton, sanki bu nefreti oluşturan hayatı beraber yaşamışlar gibi ona destek veriyordu. Tüm hayatını samimice anlattığı adamın samimiyetine güvenmişti.

Anton ise Monika'yı dinledikçe güzel kelimeler ile onu destekliyordu. Bu kelimeler zaman ilerledikçe aşk sözcükleri ne dönüştü. Süslü Anton yine numarasını yapmış ve genç kadının gönlünü çalmıştı. Bu konuda yetenekliydi ve yeteneğini kullanmaktan asla çekinmezdi. Daha sonraki buluşmalarda samimiyeti arttırdı.

Genç kadını aşık olduğuna inandırmıştı ve duyguları karşılıksız değildi.  Aşk, Monika'nın  yalnızlık içinde yıllarca harap olmuş kalbine teskin edici bir şekilde tesir etmiş ve bu duygunun peşini bırakmamaya karar vermişti. Monika için Anton olmadan geçen bir saniye bile anlamsızdı. Anton oyununu ikinci aşamaya taşımak bir an önce Monika'nın sahip olduğu zenginliğe ortak olmak istiyordu.

Herrman Prunkvoll, kızının hayatına giren bu adamdan kısa süre içinde haberdar olmuş ve bu adamı araştırmaya karar vermişti.  Herrman sahip olduğu hiçbir şeyi paylaşmazdı ve bir paylaşma olasılığı doğarsa bunu engellemek için elinden geleni yapardı. Kızına yıllar boyu yapmış olduğu yatırım tek bir amaç taşıyordu. Kendisinin onay vereceği insanla evlenmesi ve bu evliliğin Herrman'ın çıkarlarına hizmet etmesi gerekiyordu.  Bunun dışında bir ilişki için kızına asla izin vermeyecek kadar bencil ve açgözlüydü.

Lisa ile evlendikten sonra çocuğunun olacağı haberini aldığında ilk aklına gelen kızının sahip olduğu mallar üzerinde hak sahibi olacağı olmuştu. Eğer karısının doğum yapmasına izin verdiyse bunun tek sebebi doğacak olan çocuğun, karısının ailesinin de mirasçısı olacak olmasıydı. Kızı Monika ile yıllar boyunca ilgilenmemiş olsa bile onu hayatı konusunda tek karar vericinin kendisi olduğuna inanıyordu.

İlgi, sevgi gibi kavramlar Herrman‘ın hayatında hiç var olmamıştı ve olmasına izin vermezdi. Onun tek gerçeği para ve güçtü. Bu saplantılı düşüncelerle başlayan araştırma sürecinin sonunda Herrman kızının evlenmek istediği Anton hakkında gayet doyurucu bilgiler edinmişti. Araştırmaları sonucunda ulaştığı bilgiler kızını bu birliktelikten vazgeçirmeye yeterdi. Gerçi araştırması sonucu bahse konu olan genç adam dünyanın en iyi insanı olsa dahi Herrman için bu hiçbir şeyi değiştirmezdi.

Anton, zengin kadın avcısı Romanya asıllı bir göçmendi. Herrman, elde ettiği bu bilgileri hızlıca kızına ilettiğinde kızının onun boynuna atlayıp teşekkür etmesini beklemiyordu. Ama en azından bu adamın gerçek kimliğini öğrendiğinde evlilik isteğinden vazgeçeceğinden şüphesi yoktu. Kızının evliliği konusunda kendi çıkarları dışında bir şey düşünmeyen bu adam anlattıklarının kızı üzerinde hiçbir etkisi olmadığını görebiliyordu.

Babasını ilgisizce dinleyen Monika'nın, onun anlattığı bilgilerin ve  gösterdiği resimlerin düzmece olduğundan şüphesi yoktu.  Monika, biyolojik bağları dışında hiçbir bağlılık hissetmediği babasının kendisini Anton olan ilişkisinden vazgeçirmek için bu bilgileri ona verdiğinden ve bu bilgilerin yalan olduğundan emindi.
Herrman, konuşmasının işe yaramadığı gördükçe  ses tonunu değiştirse ve sözlerini talimat verircesine sürdürse de kızı üzerinde istediği etkiyi oluşturamıyordu. Monika, kesin kararını vermiş görünüyordu ve bu kararı uygulamaktan onu kimse alıkoyamayacaktı. Herrman bunu anlamıştı ve her zaman yaptığı gibi kaybettiğini anladığı an da sonrasını düşünmeye ve planlamaya başlamıştı.

Monika, bir gece vakti babasının söylediklerinin tam aksini uygulayıp yanına aldığı birkaç parça mücevher ve eşyayla evi terk etti ve doğup büyüdüğü Wolfsburg ’dan ayrıldı. Anton ‘la yeni bir hayat kuracağı doğudaki Dresden kentine doğru yola çıktı.

Vahşetin Karşı Konulamaz Hazzı Where stories live. Discover now