14/ yanlış adım

718 82 334
                                    

"Sunmin'e çok sinir oldum bugün ya." apartmanlarının kapısının önünde çantasındaki anahtarını ararken destek almak için dizini hafifçe kaldırmış, tek ayağı üzerinde denge kurmaya çalışırken kızının sözlerine gülmüştü Jimin.

"Neden güzelim? Ne yaptı?"

"Anahtarı buldun mu? Eve geçelim anlatacağım, çok çişim var şu an." Mirinae olduğu yerde sağa sola sallanınca yüzündeki gülümseme genişledi genç babanın.

O sırada anahtarına sonunda ulaştı ve tek hamlede çantasının diplerinden çıkartıp kızının gözleri önünde salladı 'işte,' der gibi. sonra eğilip tek denemede anahtarı deliğe soktu ve iki kere kilitlediği kapıyı hızla açıp itekledi Mirinae'nin koşarak içeri dalacağını bildiğinden; öyle de olmuştu. Küçük kız koşarak içeri daldığında çantasını bir yana, montunu bir yana fırlatmış, banyonun önüne geçip kolundaki bileklikleri çıkartmış ve kendini içeri atıp kapıyı ardından kapatmıştı gürültülü bir şekilde.

Olan biteni kapı eşiğinde izleyen Jimin kendi kendine kafasını iki yana sallamış ve yavaşça içeri doğru adımlamıştı. Kızının oraya buraya attığı şeylerin yanından öylece geçip direkt mutfağa yönelmiş ve kahve makinasının önüne geçmişti. Mirinae lavabodan çıktığında arkasında bıraktığı dağınıklığı toplayacaktı ne de olsa. Bunu ona Jimin öğretmişti, bir yeri dağıttığında toplaman gerekirdi çünkü oraya tekrar döndüğünde orayı toplu bulmak isterdin. Basit bir kuraldı bu.

Jimin bunu yapamamıştı.

Taehyung'u dağıtıp, öylece arkasında bırakmıştı. Geri döndüğünde karşısında darmadağın bir adam bulacağını bilerek hem de. ne yapabilirdi ki? Onu öpmüştü. Elindeki kahve filtresini buruşturdu fark etmeden yumruklarını sıktığı için. Duygularını kontrol edemiyordu, onları kontrol edememesini de geçmişti, onlar tarafından kontrol ediliyordu adeta. Ne yapacağını bilemediğinden kaçmıştı o da. Saatine bakmış, Mirinae'yi okuldan alması gerektiğini hatırlamış, ona kocaman açılmış gözlerle bakan adama "Üzgünüm," diye mırıldanmıştı ve arabasının yolunu tutmuştu gözlerindeki yaşları silerken.

Artık olaylar astronomik bir hal almıştı. Jimin'in başka bir yol bulması gerekiyordu, onca şeyden sonra Taehyung'u karşısına alıp ona "Anlat bakalım, bugün nasılsın?" diyemezdi. Bunu göl kenarındaki konuşmalarında kendi çizdiği kırmızı çizgiyi göz göre göre çiğnerken anlamıştı. Bu bir bahane değildi, firar etmek istediğinden aklına yerleşen bir düşünce de değildi. Bu basitçe, olgusal bir gerçek haline gelmişti. Profesyonellik kelimesini aklından bile geçirmeye utanıyordu fakat etiğe ve mesleğine kalan son saygı kırıntıları bunu yapmasına izin vermezdi. Bir doktor olarak, buna artık devam edemezdi, şansını yeteri kadar zorlamıştı.

Oysa karşılaştığı arkadaşı nasıl da basit bir şeymiş gibi devam etmesini söylemişti ona... Peki Seojun? Taehyung'u kullanmasını tembihlemişti ona. Onlara da kızamıyordu ki. Bir noktada haklılardı, hikaye eğer gerçekten Jimin'in onlara anlattığı kısımdan ibaret olsaydı, tavsiyeleri için akıllıca bile denebilirdi. İnsan beyniyle ilgilenmek böyle bir şeydi, meslekleri karşısındaki insanların beynini bir noktada manipüle etmekti. Tabii, onların iyiliği için bir şeydi bu. Bir söz vardır, bir insana kırk defa aptal olduğunu söylerseniz kır birinci söylemenizde size inanır. Buna benziyordu biraz. Onlar hastalarına karşılarındaki de inanana kadar iyi olabileceklerini söylüyorlardı, sonunda kişi buna inandığında başlıyordu asıl süreç. Her neyse, sonuç itibariyle, kime giderse gitsin kendine sakladığı kısımlar olmadan anlattığı hikaye hep çarpık yorumlanmıştı. Eğer probleminizi tüm çıplaklığıyla anlatmayıp bazı detayları es geçerseniz, aldığınız çözüm de eksik olurdu haliyle.

Inner Child × vminWhere stories live. Discover now