kanka chill biraz

281 32 38
                                    

[ "aranızdaki bu toxic ilişki, hoşuna gidiyor olmasın?" dedi bıkkınlıkla kumral, uzun çocuk. kafanı 'hayır' anlamında iki yana sallarken dışarıdan ne kadar kendinden emin görürsen de, içerisi cehennemden farksızdı.

reiner braun? ondan hoşlanmak aptallık olurdu. sadece baş ağrısı yaratıyordu.

bu baş ağrısının bir kalp ağrısına dönüşmesi an meselesiydi.

"ondan hoşlanıyor musun?" diye sordu bu sefer. yine aynı şekilde başını salladın. "yok."

"ben... hoşlanıyorum ama." dedi.

"kimden?" dinlemediğin için asıl olayı kaçırmıştın. gözlerin büyümüş, kendini geri çekmiştin. sen geri çektikçe jean sana yaklaşmaya başladı.

"kimden olacak? reiner'dan." ]

reiner:
naber Hüseyin
güzelim*

y/n:
hüseyin yazmayı nasıl başardın amk
sen gerçekten çolaksın

reiner:
çolak neymişkine

y/n:
sen çolak, çolak sen

reiner:
ciddi ciddi oturup konuşalım mı
buluşalım bir yerlerde

y/n:
bir yerler? mesela?

reiner:
benim yatağımda mesela
şaka bizim evde
şaka şaka
kafede
falan

y/n:
senin gibi bir aptalın benden hoşlanıyor olması
çok kötü bir şey amk

reiner:
bazen kırıcı oluyorsun
ama sonra bana bakışların aklıma geliyor
sen nefretle baktığını sanarken
aşkla baktığını hissediyorum çoğu zaman

y/n:
ne edebiuey yapıyon oç
dış görünüşün hoş
yoksa için foş

reiner:
kafiye yarışması yapıyorsak eğer
kazanan seni alır

y/n:
her zaman kazanıyorum
her konuda
vazgeç benden

reiner:
sevgilin mi var

y/n:
o da nereden çıktı
gerçi evet
var
sana ne

reiner:
kimse sana bakmaz
kendini kandırmayı bırak
benimsin

y/n:
iğrençsin
vallahi billahi
uzak dur benden pis katil

reiner:
buluşuyor muyuz
iki saat sonra

y/n:
nerede? konum at
canım isterse gelirim canım

reiner:
pink cafede buluşuruz
2 saat sonra
bekliyorum seni

y/n:
gelmicem berke
bekle*

reiner:
berke kim oç
(görüldü.)

[ kafanı kaldırıp duvardaki saate baktığında, reiner ile konuşmanızın üzerinden neredeyse 3 saat geçmişti. buluşmaya gitmemiş, ne o sana ne de sen ona bir mesaj atmıştın. bir anda suçluluk duygusu çevreni sarıp sarmalarken 'acaba' dedin, "acaba gitsem mi şimdi?"

üzerine montunu geçirirken nasıl olsa onu görmem düşüncesi vardı kafanda, bir saat boyunca seni beklemiş olmasını beklemiyordun.

beklememesi gerekiyordu.

bahsettiği kafenin önünde durduğunda, montunun cebini yokladın. birkaç kuruş paran olmalıydı en azından. boşa gelmiş olmamak için iki üç kurabiye alıp dönecektin eve.

dükkanın kapısını açtın, etrafta yankılanan zil sesini dinledin. hemen yanına çalışan bir kız yaklaşmış ve "hoş geldiniz." demişti.

başınla selam verip tezgahın önüne geldiğinde arkandan bir ses sana seslendi.

"gelmişsin y/n, geç de olsa."

sarışın çocuğu karşında gördüğünde derin bir nefes aldın, etraftaki insanları umursamadan ve sesinin ne kadar yüksek çıktığını bilmeden konuştun.

"LAN SEN MAL MISIN? SALAK MISIN? SENİN AKLIN FİKRİN YOK MU? ÖZÜRLÜ MÜSÜN SEN? 1 SAAT GEÇMİŞ, GELMEMİŞİM. GİTSENE EVİNE? EVİN Mİ YOK? YO VAR. GİT O ZAMAN. BEN SENİ GÖRMEK İSTESEM ZATEN TAM VAKTİNDE GELİRİM, Dİ Mİ REİNER? BIRAK PEŞİMİ YA BIRAK BENİ ARTI-"

"kanka biraz chill ya, kurabiye aldım bize. otur da yiyelim, insanlar bize bakıyo."

"NEYLİ kurabiye?"

"en sevdiğinden."

"SEN BENİM NEYİ SEVDİĞİMİ NEREDEN BİLİYORSUN ALLAHIN DELİSİ, SAL BENİ YA SAL SAL BAĞIRICAM SAPIK VAR DİYE ŞİMD-"

"hanımefendi, lütfen dışarı çıkar mısınız?" dedi, az önce gördüğün çıtıpıtı kafe çalışanı.

"tamam." dedin sakince, reiner da aldığı kurabiyelerle peşinden geldi. ]

bu kitabı kim niye okuyor ben niye bunu yazıyorum amk biri açıklasın ya

enemies of reailty | reinerWhere stories live. Discover now