epilogue🕸

150 16 14
                                    


taylor swift-right where you left me

jungkook-my time

-

Sessizlik.

Jeongguk için bir nimetti. Hayatı şehir gürültüsü, polis ve ambulans sirenleri, kavga dövüşle geçmiş biri olarak elde edebileceği en ulaşılabilir şey sessizlikti. Mevsimlerden sonbahardı, hava hafifçe eserken kulaklarına dibinde oturduğu ağaç yapraklarının hışırtısı doluyordu. Hemen önündeki akan gölün çıkardığı sesle de birleşince ruhunun huzura erdiğini hissediyordu. 

Gözlerini kapatarak ağacın gövdesine yasladı başını, derin bir nefes alıp verdi. 

"Arkadaşlarımız ayrıldı, arkadaşlarımız evlendi..." diye fısıldamaya başladı kendi kendine. "Biliyor musun Yoongi ile Jimin geçtiğimiz aylarda evlendi. En son ayrıldıklarından bahsetmiştim sana, ama barıştılar merak etme. Gerçi buna ne kadar sevinirsin bilmiyorum, Yoongi'yi sevmezdin hiç. Yine de Yoongi çok değişti biliyor musun? Eskiden sadece Jimin'e kibar ve aşk dolu olan Yoongi artık çevresine de çok nazik yaklaşıyor. Söz yazarı oldu, aslında hâlâ insanlarla o kadar da diyalog kurmuyor ama işinde başarılı, emin adımlarla yükseliyor. Jimin'e de hâlâ onu ilk gördüğündeki gibi bakıyor. Yüksek lisansını bitirmek üzere ve çok heyecanlı. Hayallerini gerçekleştirirken yanında sevdiği ve sırtını dayayabileceğini biliyor." diyip yutkundu Jeongguk. "Üzülme o yüzden, çok mutlu olacaklarını ve olduklarını bil olur mu? Birlikte bir çocuk evlat edinmekten bahsediyorlardı. Güzel bir aile kurup mesut içinde yaşayacaklar... Her zaman benim hayalimdi biliyor musun? Büyümek ve baba olmak, çocuklarımla vakit geçirmek ve onları asla terk etmemek. Sanırım hiç yaşayamayacağım, şu halime baksana. Daha kendime bakamıyorum, hah! Çocuk da neymiş."

Gözlerinin dolduğunu hissettiğinde siyah ceketinin kollarını avcunun içine kadar çekti ve gözlerini sertçe sildi. 

"Hâlâ o kafedeyim, hâlâ bizim köşemizde oturuyorum. Hâlâ sana ahşaplar boyuyorum, hepsini de getirip sana veriyorum ama şunların haline baksana," diyip eline aldı birkaç ay önce getirip kenara koyduğu ahşabı. "çok mu yağmur yağdı, hep silinmiş boyası. Yine de umarım sen çok üşümemişsindir." gözlerinden art arda akan yaşlara o an engel olamadı. Dizleri üzerinde mezarın yanına çöküp toprağa kapanarak hem hıçkırıyor hem de ağlıyordu.

"Ben çok üşüyorum Taehyung. Seni- seni çok özlüyorum. Bazen her şeyin başladığı o güne gidiyorum, kendimi pencerende seni uyuklarken buluyorum ve ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum. Bensiz çok güzeldin Taehyung, hayatında bir dert yoktu. Zamanı geri almayı o kadar çok dilerdim ki... Seni bensiz yaşatabilmeyi çok isterdim. Senin bir yerlerde yaşıyor ve mutlu olduğun gerçeğiyle yaşayabilirdim ama ben, ben şu an yaşayamıyorum Taehyung. Seni çok özledim. Her bir zerreni koklamayı çok özledim. Seninle gülümsemeyi çok özledim."

Ağlaması yavaş yavaş azalırken mezarın yanına kıvrıldı Jeongguk. Cenin pozisyonda yatmış, kollarını da başının altına almıştı. Taehyung ile uyuduğu günleri hatırladı, hatırlamak nefesini kesti. Kendisi yüzünden ölen birini şu an yanında istemesi bencillik miydi? Hiçbir şeyi mantıklı bir çerçevede düşünemiyordu. Uvuzlarının uyuştuğunu hissediyor, gözleri istemsizce kapanıyordu.

"Belki de sana kavuşmam yakındır." dedi ve gözlerinin kapanmasına bu sefer engel olmadı.

-

Jeongguk yavaşça gözlerini araladı, fakat onu rahatsız eden parlak ışıklarla bir elini gözlerinin üzerine siper etti. "Yoongi! Uyanıyor!" Jimin'in sesini duymasıyla ağlayacak gibi oldu. Yine ölmemişti anlaşılan. Lanet gibi bir hayat yaşıyordu ölmeyi beceremeyerek.

enchantedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin