Bölüm 4

1.2K 198 233
                                    

Kelime sayımız: 753 

Minho'nun gözleri büyürken hemen yerinden kalktı ve belli bir yönde hızla yürümeye başladı, Jisung da hemen arkasından onu takip ediyordu. 

Ulaştıkları odadaki masada gencin telefonu öylece duruyordu, Minho onu alıp Jisung'a uzattı ve merakla beklemeye başladı.  

Jisung ekranı açtığında arkadaşından 54 tane mesaj olduğunu gördü ''Siktir! Onu arayabileceğim müsait bir yer var mı?'' diye sordu endişe içinde. 

Minho genci uyandığı odaya götürdükten sonra sessizce odadan çıktı ve arkasından kapıyı kapattı. 

''Hadi aç şunu'' dedi Jisung telefonunu kulağına götürür götürmez sabırsızlıktan volta atmaya başlayarak. 

''Efendim?'' Karşıdan gelen tanıdık ses sessiz ve yumuşaktı. 

''Lixie! Cevap vermediğim için çok ama çok özür dilerim! İçmeye gitmiştim ve artık son bardaklarımı içecektim ve sonra adamın biri bana yaklaştı ve onunla içtim ve sonra ilişkiye girmişim ve sonra-'' 

''Sözünü çiğnedin mi?'' diye sordu Felix üzgün bir sesle nefessizce konuşan arkadaşının lafını keserek. 

Jisung bir iç çekerken uyandığı yatağın kenarına oturdu ''Felix ben... Bilmiyorum...'' dedikten sonra bir cevap alamayınca endişelendi ''Lixie?'' 

Felix karşılık olarak sadece mırıldanınca Jisung bir iç daha çekti ''Bana ihtiyacın mı vardı? Sorun neydi? İyi misin?'' 

''Hayır...'' dedi Felix sessizce ''Sana bir şey sormak istemiştim ama uzun süre cevap alamayınca endişelenmiştim sadece'' 

Gencin üzgün tonunu duyunca Jisung'un kalbi kırıldı ''Üzgünüm Lixie... İlişkiye girdiğim adam iyi uyuyabilmem için ötüp duran telefonumu başka odaya göndermiş'' 

''Yani hiç tanımadığın birinin seni evine atmasına ve eşyalarına dokunmasına izin veriyorsun öyle mi?'' diye sordu Felix bu duruma olan rahatsızlığını açıkça belli ederek. 

Jisung buna ne diyeceğini bilemez halde sessiz kalmıştı.  

Arkadaşını kırmak istememişti. Tamamen sarhoş olup onu endişelendirmeyi de, kendini neredeyse tehlikeye sokacak şekilde bu hale gelmeyi de istememişti. 

Kelimeleri boğazına takılınca hiçbir şey söyleyemedi ve sonunda karşı tarafın iç çektiğini duydu. 

''Her neyse'' dedi Felix ''Sen... Sadece gidip yeni oyuncağınla oyna, ben de gidip uyuyacağım'' derken ses tonunda herhangi bir duygu yok gibiydi. 

''Lixie, bekle-'' Jisung daha cümlesini kuramadan telefon yüzüne kapanmıştı. 

O anda gözleri yaşlarla dolarken bütün vücudu da zayıf düşmüştü, kalbi kırılmıştı. 

Felix'e çok değer veriyordu ve onu üzmekten nefret ediyordu. Aralarının bozulmasından da hep nefret etmişti zaten. 

Arkadaşı yeterince kötü bir durumdaydı, Jisung'un da kendi sorunları vardı elbette ve birbirilerine bu konuda hep çok iyi gelmişlerdi. Bu yüzden onunla kavga etmekten her daim kaçınırdı. 

Ayrıca ona verdiği sözü çiğnemiş olmanın fikri bile Jisung'u derinden üzüyordu, yapması gereken tek şey ne içtiğine dikkat etmek ve güvende olmaktı. Ve bunu açıkça yapmamıştı. 

Kapıya hafifçe vurulduğunu duyunca gözlerini hemen sildi ve daha dik oturup boğazını da temizledikten sonra gelen kişiyi içeriye davet etti. 

Kapı açılınca üstü çıplak ve dağınık saçlı adam göründü ''Her şey yolunda mı?'' diye sordu yüzünde samimi bir endişeyle. 

Jisung sadece başını yavaşça olumlu anlamda sallarken elindeki telefona bakıyordu, bu sırada uyandığı zaman üstüne geçirdiği kıyafetin üstüne göz yaşlarının da damlamış olduğunu fark etti. 

Minho içeri girip dizlerinin üstüne çöktü ve parmağıyla gencin üstündeki izleri işaret etti ''Bunlar nereden geldi?'' 

Bir cevap alamadığında gencin yeniden ağlamaya başladığını ve gözlerini hızla sildiğini gördü ''Hey hey, ağlama'' derken de ona hafifçe sarılıp sırtını sıvazlamaya başladı. 

Jisung gözlerini bir kez daha sildikten sonra daha dik durmaya çalıştı ''Artık gitsem iyi olur...'' 

''Ne? Neden?'' diye sordu Minho gözlerinde üzüntüyle genci bırakırken. 

''Eve dönmeliyim, ailem beni merak etmiş olmalı. Ayrıca arkadaşımla aramı düzeltmek için gönlünü almalıyım ve-'' 

''Hiçbir yere gitmiyorsun'' dedi Minho bütün vücudunu güç ve kontrol kaplamış şekilde. 

Jisung çatık kaşlarla önündeki adama baktı ''Neden?'' 

''Sen bana aitsin. Sadece bana. Başka herhangi biri sana dokunursa, yaklaşmaya çalışırsa, hatta sadece sana doğru baksa bile onu öldürürüm''  

Bu cümleler gencin bütün vücudunun ürpermesine sebep olurken Minho'nun onu nazikçe tutuşunu ve yüzüne en değerli şeymişçesine bakışını izledi. 

''Sana yardım etmeme izin ver. Bırak bütün sorunlarını çözeyim. Bırak seni mutlu edeyim. Ne kadar değer verdiğimi göstereyim. Sana ne kadar iyi bakabileceğimi göstermeme izin ver, izin ver ki ne kadar sahiplenici olabileceğimi de gör'' dedi Minho alt dudağını hafifçe ısırırken gencin ifadesini dikkatle inceleyerek. 

''Korkmana gerek yok bebeğim, sana asla zarar vermeyeceğim. Beni bırakıp gitmeyi aklından bile geçirmediğin sürece tabii'' derken resmen gencin ruhuna bakıyordu, bütün vücudu da güç ve tutkuyla kaplanmıştı. 

Jisung bir kez daha ne yapacağını ya da ne diyeceğini bilemez halde boğazındaki düğümü yutmaya çalıştı. Burada güvende olup olmadığını, hatta bu adama güvenip güvenemeyeceğini bile bilmiyordu. 

''Arkadaşınla olan sorununu da, akşamdan kalma oluşunu da çözeceğim. Ailenle tanışacağım ve güvenini kazanacağım. Sana kendini her daim rahat ve güvende hissettireceğim. Sadece beni bırakıp gitmeyi aklına bile getirme yeter''  

Bunun üstüne Minho'nun dudakları vahşice onunkilere yapıştığında Jisung'un kalbi yerinden fırlayacakmışçasına atmaya başladı, büyüğün bir eli de sıkıca gencin ensesini tutuyordu. 

''Bir daha asla içmeyeceğim... Hatta yüksek ihtimalle artık eski hayatıma geri dönemeyeceğim bile... Asla...''  

Tek Gecelik -MinSung-Where stories live. Discover now